- 22.07.2011 00:00
Ben ‘barış’tan yanayım. Yeterince acı çekildi çünkü. Hâlâ ‘savaş’a bel bağlayanların bilmeleri gereken de bu. Ayrıca işin ucunda yine konuşmak var, savaşmak değil.
Öcalan’ın İmralı notlarının sonuncusunu okurken anımsadım.
Irak Kürdistan Yönetimi eski Başbakanı Necirvan Barzani’yle geçen ay Erbil’de uzun bir sohbet yapmıştım.
Necirvan Bey, Kürt yönetiminde Başkan Mesut Barzani’den sonraki en güçlü adamdır veTürkiye’nin Kürt dosyası da onun elindedir.
Kendisine sormuştum:
“Sorunun şiddetle bağını koparacak ve PKK’nın zamanla dağdan inmesini sağlayacak bir süreçte ilk adım, ama gerçekten bir ilk adım sizce ne olabilir, ne olmalıdır?”
Şöyle yanıtlamıştı:
“Ben olsam, ilk iş olarak Öcalan’ın İmralı’daki koğuşunun kapı kilidine elimi atar, anahtarı çevirirdim.”
Necirvan Barzani’nin bu yanıtını bana Öcalan’ın avukatlarına geçen pazartesi günü söylediği şu sözler anımsattı:
“Açık söylüyorum, benim dışımda kimse silahları bıraktıramaz. Rolümü oynamam için koşulların sağlanması gerekir. Ben sağımı solumu yoklayacağım, ne var ne yok bileceğim. Silahların susturulması için bize gerekli olanaklar tanınmazsa, ne yazık ki, bu çatışmalar devam eder.”
Öcalan demek istiyor ki:
“Ben İmralı’nın bugünkü koşullarında duruma gereğince hâkim olamam. Ne olup bittiğini takip edebilmem için bana imkân tanıyın. Dışarısıyla daha kolay ve hızlı iletişim kurayım.”
Öcalan’ın demek istediği bu.
Bunu da yeni söylemiyor.
Ankara da biliyor bunu.
Ankara, PKK’yı dağdan indirebilecek yegâne gücün Öcalan olduğu gerçeğinin de farkında...
Bu durumda, değişik aşamalardan oluşan ve ilk adımlardan biri olarak Öcalan’ın İmralı koşullarının düzeltilmesini, zamanla ‘ev hapsi’ne dönüşmesini de öngören bir oyun planı gerekiyor.
Böylesi oyun planları yapılmadı değil. 2009’un ‘demokratik açılım’ında bunlar vardı.
Bugün de olmak zorunda!
Soru şu:
Öcalan ‘kendi geleceği’ni de görmeden PKK’nın silah bırakmasına yanaşır mı?
Sanmıyorum.
‘Silahlı PKK’ bugün için Öcalan’ın elinde devlete karşı en önemli ‘koz’dur. Bundan yoksun bir Apo biter çünkü...
Bir başka soru:
Öcalan her istediğini PKK’ya yaptırabilir mi?
Hayır yaptıramaz.
Devletin şöyle ya da böyle bastırmasıyla, olmadık taleplerle sahne alacak bir Apo karizmayı öylesine çizdirebilir ki, PKK üzerindeki etkisi kaybolmaya yüz tutar.
Öcalan bu nedenle bir takım dengeleri gözetmek durumdadır. Ve son Silvan saldırısında olduğu gibi gözetiyor da...
Devlet uzun yıllar, “İmralı’daki Öcalan’ı kullanarak PKK’yı bölebilir miyim?”in hesaplarını yaptı, oyunlarını kurdu.
Başarılı olamadığı anlaşılıyor.
Ama devletin bu oyunu, taraflar arasındaki ‘güven bunalımı’nı besledi. Kandil’de, “Devlet çözümün değil, bizi parçalayıp bölmenin peşinde” havası güçlendi.
Ankara’da eğer ikinci bir açılım düşünülüyorsa, o zaman birkaç öncelikli noktanın ‘oyun planı’na köşe taşları olarak dâhil edilmesi doğru olur.
Öcalan’ın İmralı koşulları...
Öcalan’ın geleceği...
Kandil’deki liderlerin geleceği...
Ve güven bunalımı...
Eğer yeniden bir barış süreci açılmak isteniyorsa, genel çerçeve çizilirken yukarıdaki noktaların ‘oyun planı’na özenle yerleştirilmesi şart.
Böylesine oyun planlarının sabır ve soluk isteyen bir süreçte uygulanabilmesi için de, önce parmakların tetikten çekilmesi gerekir.
Yinelemekte yarar var:
Parmakları tetikten çekmek, silah bırakmak değildir, ‘ateşkes’tir; ‘eylemsizlik’tir ya da ‘operasyonsuzluk’tur.
Silah bırakmak, yani silahları gömmek ise en son iştir.
Şimdi diyebilirsiniz ki:
HC, hayal mi kuruyorsun?
Çatışma tam tamlarının ürpertici seslerini duymuyor musun? Silvan saldırısı, demokratik özerklikaçıklaması ve sonrasında olabilecekleri görmüyor musun? Büyük operasyon söylentileri kulağına çalınmıyor mu?
Benim cevabım çok yalın:
‘Barış’tan yanayım, ‘savaş’tan değil.
Yeterince acı çekildi.
Hâlâ ‘savaş’a bel bağlayanların bilmeleri gereken de bu... Ayrıca işin ucunda yine konuşmak var, savaşmak değil.
Yorum Yap