- 17.11.2013 00:00
Iraklı Kürt liderler Mesud Barzani ile Celal Talabani’nin yıllarca Türkiye’de karşı karşıya kaldıkları olumsuzluklar, Turgut Özal zamanında Ankara’ya gizli gizli yaptıkları ilk ziyaretler hafızalarda tazeliğini korurken Kak Mesud’un Diyarbakır’da Erdoğan’la buluşması elbette barış adına tarihi bir adımdır.
Yaşanan günün tarihi niteliği teslim edilirken, barışın geleceği için Diyarbakır buluşmasının değişik boyutları göz ardı edilmemelidir. Bu aşamada hem Başbakan Erdoğan ve Ankara’nın, hem de Öcalan ve Kandil’in payına düşen sorumluluklar var. Güçlü Türkiye yolunda birlikte yürümek için bundan sonra neler yapılmalı? Benim cevaplarım aşağıda…
Sözü uzatmak gerekmiyor.
Diyarbakır’da tarihi bir gün yaşandı.
Barış adına tarihi bir gündü.
Halkların kardeşliği adına tarihi bir gündü.
Demokrasi adına tarihi bir gündü.
Kısacası:
Türkler ve Kürtler adına dün Diyarbakır’da tarihi bir gün yaşandığını belirtmek, hiç kuşkunuz olmasın, yalın bir gerçeği teslim etmektir.
Tayyip Erdoğan’la Mesud Barzani’nin Diyarbakır’da buluşmaları da, yaptıkları konuşmaların içerikleri de, sergiledikleri jestler de bu topraklarda, bu bölgede barış ve istikrar adına son derece olumlu bir gelişmedir.
Sesiyle, müziğiyle Kürtlerin yüreğinde öteden beri kocaman bir yeri olan Şivan Perwer’in 37 yıllık memleket hasretini Diyarbakır’da sona erdirmesi, İbrahim Tatlıses’le birlikte Kürtçe barış ve kardeşlik türküleri söylemeleri de gerçekten heyecan vericidir.
Bir BDP heyetinin Başbakan Erdoğan’ı havalimanında karşılaşması… Başbakan Erdoğan’ın da BDP’li Büyükşehir Belediyesi’ni ziyaret etmesi ve Başkan Osman Baydemir’le görüşmesi ve bu buluşmada Ahmet Türk’ün de bulunması… Bunlar da dünkü buluşmaya yine tarihi nitelik katan görüntülerdi.
Tayyip Erdoğan’ın Kürdistan sözcüğünü telaffuz etmesi, Ahmet Kaya’yı anması, “Dağdakiler inecek, cezaevleri boşalacak” diye slogan atabilmesi de, bütün bunlar da barış ve demokrasi açısından güzeldir, iyimserlik vericidir.
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin kürsüde barış ve özgürlük mesajları verirken, Diyarbakır’da böyle bir olayın yaşanacağını yirmi yıl önce hayal bile edemeyeceğini belirtmiş olması da heyecan vericidir.
Gerçekten de öyledir.
Ankara’ya gizli ziyaretlerden Diyarbakır’da miting alanına…
Bu noktaya kolay gelinmediği açıktır.
Iraklı Kürt liderler Kak Mesud’la Mam Celal’in yıllar boyu Türkiye’de karşı karşıya kaldıkları olumsuzluklar, 1990’ların hemen başında, Turgut Özal zamanında Ankara’ya gizli gizli yaptıkları ilk ziyaretler hafızalarda tazeliğini korumaktadır.
Bir zamanlar Türkiye’de ancak kaymakamlara, düşük rütbeli subaylara muhatap edilen, Kürtlükleri görmezlikten gelinen, hatta yok sayılan bir Kak Mesud’un, bütün bu yaşananlardan sonra, üstelik Diyarbakır’da Başbakan Erdoğan’la buluşması elbette barış adına da, Türkler ve Kürtler adına da tarihi bir gündür.
Tarihi buluşmanın geleceği için yedi kritik nokta
Yaşanan günün tarihi niteliği teslim edilirken, olayın değişik boyutları da göz önünde tutulmalıdır.
Şöyle özetleyebilirim:
(1) Yakın geçmişte Diyarbakır, Başbakan Erdoğan’ın tarihi nitelik taşıyan başka konuşmalarına da tanık olmuştu.
Bunlardan biri, örneğin, “Kürt sorunu bizim de sorunumuzdur, devletin de bu konuda hataları olmuştur” diyen 12 Ağustos 2005 tarihli konuşmasıdır.
Ama Erdoğan’ın bu radikal çıkışının arkası tam gelmemiştir. İnşallah bu kez arkası gelir, yani Erdoğan demokrasi ile hukuk devletinin gereklerini yerine getirir ve bu tarihi gün seçimlik bir manevra olarak kalmaz.
(2) Eğer Diyarbakır’da, 16 Kasım 2013’te böylesine tarihi bir gün yaşandıysa, barış ve demokrasi açısından böyle bir noktaya gelindiyse, Kürt siyasal hareketinin, PKK ile onun İmralı’daki lideri Öcalan’ın bundaki payı ve rolü göz ardı edilemez, edilmemelidir.
(3) Bu noktanın göz ardı edilmesi, Türkiye’de barış ve çözüm süreci açısından çok vahim bir yanlışın altını çizer.
Çözüm süreci diyorsak, barış diyorsak, Başbakan Erdoğan’ın deyişiyle, “Dağdakilerin inmesi, hapishanelerin boşalması” amaçlanıyorsa, bu konuda bir numaralı muhatap İmralı’dır, Kandil’dir; Öcalan’dır, Kandil’deki PKK yöneticileridir.
(4) Ankara’da devlet, uzun yıllar Öcalan ve PKK gerçeğine gözünü kapatmıştır. Meseleyi Kürt sorunu olarak değil, terör sorunu diye tarif etmiştir.
Bunu yaparken de, özellikle Öcalan’ın 1999’da İmralı’ya konulmasından sonra, sürekli olarak, PKK’yı bölmenin ‘oyun içinde oyunları’nı sergilemiştir.
(5) Ankara’nın bugün de bu ‘oyun içinde oyunlar’dan vazgeçmediğini gösteren işaretler vardır.
Barış açısından tehlikeli olan bu ‘oyunlar’a Ankara’nın artık itibar etmemesi ve İmralı’yla Kandil’i ‘çözüm süreci’nde esas yetkili görmesidir isabetli olan...
Ama bu arada hem İmralı’yla Kandil’in, hem de BDP’nin Ankara’dan kaynaklanabilecek böl ve yönet tertiplerini kolaylaştırıcı tavırlardan da kaçınmalarıdır doğru olan…
(6) Şunu da unutmamak gerekir: Bu gibi konularda Kak Mesud, Kürdistan yönetimi lideri, kendini kullandırmayacak kadar bilinçli ve deneyimlidir; böl ve yönet oyunlarına gelmeyecek kadar tecrübeli ve olgundur.
(7) Öcalan ve Kandil’in de, Diyarbakır’da dün yaşanmış olan tarihi günün anlamını ve mesajlarını iyi okumalarında yarar vardır.
‘Silah’ın kullanım tarihi dolmuştur.
Diyarbakır buluşması bu yalın gerçeğin altını bir defa daha çizmiştir.
Kürtler artık kan ve gözyaşı istemiyor.
Barış talebi ‘savaş’ın yerini çoktan almıştır.
Öcalan ve Kandil’in de bu gerçeği yerli yerine oturttuklarını düşünüyorum.
Evet, Diyarbakır’da yaşanan tarihi gündür.
Eğer ilgili tüm taraflar, üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirirlerse, barışın, demokrasinin, kardeşliğin ve de güçlü Türkiye’nin güzel ve heyecan verici yollarında hep birlikte yürürüz.
İyi pazarlar!
Twitter: @HSNCML
Yorum Yap