- 12.05.2011 00:00
O günü iyi hatırlıyorum. Çünkü, Cumhuriyet gazetesinde vazonun kırıldığı gündü. Aynı gün Mecliste de kıyamet kopmuştu.
Yeni seçilen milletvekillerinden Leyla Zana,yemin için çıktığı kürsüde Kürtçe de konuşunca ortalık birbirine girmişti.
Yirmi yıl geçmiş.
Leyla Zana bugün BDP’nin desteklediği Diyarbakır bağımsız milletvekili adayı.
20 yıl öncesiyle ilgili demiş ki:
“Bugün ile yirmi yıl önce yaşananlar arasında çok fark var. O dönem, inkâr ve imhanın yaşandığı bir süreçti.
Trafik ışıkları bile sarı-kırmızı ve yeşil olduğu için değiştirilmeye çalışıldı. Yeşil maviye dönmüştü.
Bugün gelinen nokta inkar değil çözüm noktasıdır. Artık kırmızı-yeşil ve sarı renkleri herkes takıyor.
Kürtlerin kabulünün anayasada güvence altına alınması gerekir.
Ben 20 yıl önce Kürtçe yemin etmedim. Sadece yeminden sonra Kürtçe konuştum ve yemini Kürt ve Türk halkının kardeşliği için yaptığımı söyledim.
Farklı bir süreçti, geçmişe takılıp kalmamak gerekir.
Provokasyonlara hep birlikte karşı çıkalım. Hayat tekrardan ibaret olmamalıdır.
Geçmişe dönmemek gerekir.
İnkar bitti ama yaşananları da unutmamak gerekir. ”
Leyla Zana böyle diyor.
Geçmişi unutmayalım!
Ama takılmayalım da...
Bunu söyleyen Leyla Zana.
Hayatı acılarla yoğrulmuş bir kadın... İşkencelerle, baskılarla hapislerde geçen uzun yıllar...
Acılardan payını alan yalnız kendisi değil. Kocası Mehdi Zana da, bir zamanların Diyarbakır Belediye Başkanı, işkence ve hapsin ne olduğunu yaşamın içinde öğrenmiştir.
Zana’lar o zamanları yaşarken, ben dahil büyük basında çalışan gazetecilerin ya da büyük basının gündeminde değildi o acılar...
Maalesef öyleydi.
Böylesine bir dönemden geçmiş, acılar yaşamış ve acılara tanık olmuş Leyla Zana, bir Kürt siyasetçi, şimdi çıkıp şunu söyleyebiliyor:
“Geçmişe takılıp kalmayalım!”
Devam ediyor:
“Zaman çözüm zamanıdır.”
Zana’nın bu sözlerinin altını kalın kalın çizin. Bu sözler, acıların getirdiği, acılardan kaynaklanan bir olgunluğun ürünüdür. Acıların üzerinde kalabilmektir.
Bir başka deyişle:
Leyla Zana, geçmişin kendisini esir almasına izin vermiyen bir duruş sergiliyor.
Geçmişin güzel bir geleceğe ipotek koymasına hayır diyor.
‘Siyasal olgunlaşma’dır bu.
Şunu da dikkatten kaçırmayın.
Benzer hava İmralı’da da esiyor.
Öcalan da yalnız satır aralarında değil, bazen açık olarak barış mesajları veriyor.
Ankara eğer bunları iyi okur, iyi değerlendirirse, 12 Haziran sonrası barış adına güzel günler yaşanabilir.
Evet, Leyla Zana’nın dediği gibi geçmişe takılıp kalmamak gerekiyor.
Ama aynı zamanda Kürt meselesini eskiden olduğu gibi bugün hala bir terör meselesi gibi, bir aş iş meselesi gibi görme yanılgısına da düşmemek lazım.
Bu da en başta Başbakan Erdoğan’ı ilgilendiren önemli bir meseledir.
Yorum Yap