- 23.04.2011 00:00
Televizyonda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu dinliyorum. Partisinin seçim bildirgesini açıklıyor Ankara’da.
Kulak veriyorum.
İyi bir hatip olduğu söylenemez. Fakat noktası virgülü yerinde ve gayet de anlaşılır konuşuyor.
Biraz monoton.
Dinleyeni fazla heyecanlandırmıyor. Ama itici de olmayan bir hitabet tarzı...
Kılıçdaroğlu, partisinin seçim bildirgesinde aklı başında kimsenin itiraz etmeyeceği bazı genel doğruların altını çiziyor.
Demokrasi...
Özgürlükler...
İnsan hakları...
Hukukun üstünlüğü...
Rekabetçi ekonomi...
Güçlü sosyal devlet...
Büyüyen Türkiye...
Bunlara kim karşı çıkabilir ki.
Somut hedefler de koyuyor:
Yüzde 10 seçim barajının kaldırılması... Özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin kapatılması... 12 Eylül’den kalma YÖK’ün kapısına kilit vurulması... Partilerde ‘lider sultası’na son verilmesi, partiler yasasının değiştirilmesiyle...
Başka somut vaatler de var:
Aile sigortası...
Askerlik süresinin indirilmesi...
Nükleer enerji için referandum...
Dokunulmazlığın kaldırılması...
Ya da ‘temiz siyaset’le ilgili olarak siyasal ahlak yasası ve siyasetin finansmanını şeffaf kılacak yasal düzenlemeler...
İyi güzel.
Kemal Kılıçdaroğlu bu arada bir ilki de gerçekleştiriyor. Konuşması sırasında birer kezcik de olsa Kürt ve Alevi sözcüklerini telaffuz ediyor.
Bu da bir ilerleme...
“Kürt yurttaşların kendi kimliklerini serbestçe yaşayacakları”nı, Alevi yurttaşların da ‘eşit haklar’a sahip olacaklarının altını çiziyor.
Ama bu konularda fazla yutkunuyor. Meselelerin ince ayar gerektiren taraflarına girmiyor.
Yeni anayasa diyor ama bu çerçevede bazı hassas konularda somuta inmekten kaçınıyor.
Üniversitelerde ‘başörtüsü yasağı’ndan sakınıyor.
Yerel yönetimlere ya da eski deyişle ‘ademi merkeziyetçilik’e konuşmasında gereken ağırlığı vermiyor.
Kısacası:
Kılıçdaroğlu’nun kaçak güreştiği yerler, konular az değil. Özgürlüklerden söz ederken, bu toplara girmiyor olması, inandırıcılığını törpüleyen çelişkili bir durum...
CHP’nin bu çelişkilerinden bu köşede çok söz ettim. Bir daha yinelemek istemiyorum.
Kılıçdaroğlu ve kurmaylarının bu dengeleme çabaları CHP oylarını ne kadar arttıracak, CHP’yi ne kadar yeni CHP yapacak sorusunun ilk yanıtı 12 Haziran’da belli olacak.
Sürekli aynı şeyleri tekrarlamak, aynı eleştirileri yapmak yerine biraz frene basmak, bekleyip görmek daha doğru olabilir.
Evet, yalnız Kemal Kılıçdaroğlu değil, Tayyip Erdoğan da Kürt sorunu gibi, yerel yönetim reformu gibi, yeni anayasa gibi bazı ince ayar gerektiren konularda yutkunuyorlar, hassas detaylara inmekten kaçınıyorlar.
Sanıyorum, bu bilinçli bir çaba.
Belki de Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak istemiyorlar.
Bir başka deyişle:
CHP sahillerde, Ak Parti batıda oy kaybetmek istemiyor.
Olabilir.
Bazen seçim zamanlarında meşru da sayılabilir.
Ancak, her iki parti kurmaylarının da bilmesi gereken belki malum bir noktayı anımsatmak istiyorum:
Kürt sorunu çözüm rayına oturmayan bir Türkiye’de demokrasi, özgürlük ve hukukun üstünlüğü ikinci sınıf kalmaya devam eder.
Bu satırları yazarken, Erdoğan’ın Bayburt’tan ilk seçim mitingini vermeye başladı televizyon...
Klasik deyişle, meydanlar ısınıyor!
Yorum Yap