- 14.02.2013 00:00
AK PARTİ’DEN BAŞKANLIK VE YARGI MODELLERİ...
Adaleti tıkayan engeller kalkmıyor. Düne kadar asker-sivil bürokrasinin vesayetinde olan yargı düzeni, görünen o ki, son yıllarda bu kez siyasal iktidarın vesayetine girmeye başladı. Yargıda bir uçtan öbür uca doğru bir savrulma yaşanıyor.
Türkiye ne kadar hukuk devleti? Bu ülkede hukukun üstünlüğü ilkesi ne kadar geçerli?
Yanıtlar elbette olumsuz.
Türkiye dün de, bugün de hukuk devleti sınavında hep çakan, hukukun üstünlüğünü bir türlü hayata geçiremeyen, bu açılardan berbat örnekler veren bir ülkedir.
Ne yazık ki öyle.
Son on yıllık Tayyip Erdoğan döneminde bazı reformcu adımlar atılmış olmasına rağmen yargı düzeniyle ilgili bu acı gerçek değişmiş değil.
Bir başka deyişle:
Adaleti tıkayan engeller kalkmıyor. Düne kadar asker-sivil bürokrasinin vesayetinde olan yargı düzeni, görünen o ki, son yıllarda bu kez siyasal iktidarın vesayetine girmeye başladı.
Yargıda bir uçtan öbür uca doğru bir savrulma yaşanıyor.
Bunun son göstergelerinden biri, Tayyip Erdoğan’ın gerçekleştirmek istediği ‘başkanlık modeli’dir. Bu köşede birçok kez eleştirilmiş olan bu model, demokratik hukuk devletinin özü olan ‘kuvvetler ayrılığı’nı birçok bakımdan havada bırakıyor.
Ak Parti şimdi bu modele ek olarak, yeni anayasa için yeni bir ‘yargı modeli’ni gündeme getirmiş durumda.
Siyasal iktidarın yargıya müdahalesi sayılabilecek bu sakıncalı modelin demokrasi ve hukuk devletine ters düşen yanları vardır.
Bu konuda Taha Akyol geçen cuma günü Hürriyet’teki yazısında şu tespitleri yapmıştı:
“Ben 2010 referandumunda ‘evet’i destekledim. Anayasa Mahkemesi’ne parlamentonun üye seçmesini, HYSK’da üyelerin çeşitli kaynaklardan seçilmesiyle ‘çeşitlilik’ sağlanmasını eskidenberi savunuyordum.
Bazı AK Partililer ‘Milli Görüş’ terimleriyle konuşurken de ben bu görüşleri, bu kavramları savunuyordum.
Yazılarımda, Venedik Kriterleri’ndeki (HSYK’da yargı kökenli üyeler üstün bir çoğunluğa sahip olmalıdır) ilkesini de defalarca yazmıştım. Elbette bu yöndeki referandumda evet diyecektim.
Bugün de aynı ilkelere bağlı olduğum için AK Parti’nin taslağına karşı çıkıyorum.
Görüş değiştiren iktidardır!
İktidar partisi, 2010 referandumunda dile getirdiği ilkelere aykırı bir taslak hazırlamıştır.
2010 referandumu sırasında Venedik Kriterleri’ne göre (yeni HSYK’da yargıdan gelen üyeler büyük çoğunluğa sahiptir) diye kitaplar yayınlayan AKP, şimdi 22 üye içinde yargıdan gelecek olanların sayısını 6’ya indiriyor! Siyasi gücün seçeceği üyelerin sayısını 16’ya çıkarıyor!
Anayasa Mahkemesi üyelerinin önemli bir bölümünü, HSYK üyelerinin birkaçını parlamentonun seçmesi Avrupa standartlarına daha uygun olur.
Fakat AK Parti’nin taslağı bu yönde kısmi bir ‘düzeltme’ yapmıyor, siyasal gücün belirleyeceği bir HSYK oluşturmak istiyor!
Anamuhalefet partisinin iptal davası açma hakkı kaldırılmış, iptal davalarını en az 110 milletvekilinin açabileceği belirtilmiştir.
Muhalefete bakışı yansıtan bu durumda, partiler bölünse, iptal davası açabilecek parti kalmayabilir!
Anayasa değişikliklerini Anayasa Mahkemesi elbette ‘esastan’ inceleyemez, ama AKP taslağında ‘şekilden’ bile inceleme yapamayacağı hükmü getirilmiştir!
Hizmetin devamlılığı bakımından gerekli olan, ‘Mevcut üyeler sürelerini dolduruncaya kadar görevlerine devam ederler’ diye bir hüküm bile koymamışlar!
Dilerim AKP bu sakat taslaktan vazgeçer.
Yine dilerim ‘yargısal aktivizm’ yapan savcı ve hâkimler, Türkiye’yi nasıl bir sıkıntıya soktuklarını görürler!”
Taha Akyol’un bu görüşlerine katılıyorum.
Türkiye, bu ‘başkanlık modeli’yle, bu ‘yargı modeli’yle demokrasinin özü olan kuvvetler ayrılığından, hukuk devletinden iyice uzaklaşır.
Böylece, demokrasiye ‘asker freni’nden sonra bu defa ‘sivil freni’ gitgide güçlenir.
Yorum Yap