- 9.02.2013 00:00
İLETİŞİM YAYINLARI’NIN 30. YILI
Amin Maalouf’un Doğu’dan Uzak’ta isimli son romanındaki bir cümleyi, “Elimizde kadeh, yüreğimizde isyan”ı bir kenara not ediyorum.
Geçen akşam İletişim’in 30. doğum gününü kutladığımız davetin havasını veriyor çünkü...
Ya da bana öyle geliyor.
Bir yandan, 30. yıl dolayısıyla İletişim’in yayımladığı Yılmaz Aysan’ın “Afişe Çıkmak; 1963-1980 Solun Görsel Serüveni” adını taşıyan kitapla, devrimci afişlerden oluşan bir sergi... Diğer yandan sevgili Murat Belge’nin konuşması...
Öylesine bir havaydı ki, sanıyorum, Tütün Deposu’nda buluşanlar kendi kişisel tarihlerinde biraz da hüzünlü bir gezintiye çıktılar.
Bütün o afişler, hayallerimizin peşinden dolu dizgin koştuğumuz o güzel dönemi anlatıyordu. Veyahut, hayallerimizin yasaklanamadığı günleri aydınlatıyordu.
Eluard’ı anımsadım yine:
Günleri, mevsimleri,
hayallerimize göre
yeniden yaratacağız!
O günler, hiç yanılmayacağımıza inandığımız günlerdi.
İnancımız din gibiydi.
Başkaldırı zamanlarıydı.
Mülkiye’nin siyaset kokan loş koridorları, “Tanklarıyla toplarıyla gelseler dahi, sosyalist olacakTürkiye” diye çınlardı.
“Tanrım tartışmayı, görüşler ileri sürmeyi ne çok seviyorduk! Haykırışları! Ağız dalaşlarını! Ama soylu dalaşmalardı bunlar. Fikirlerimizin olayların seyri üzerinde bir ağırlığı olabileceğine içtenlikle inanmıştık.” (Amin Maalouf’tan)
Hepimiz kendi ütopyalarımıza sımsıkı sarılmıştık.
Gelecek bizimdi çünkü.
Sonra, hayal kırıklıkları...
Onları yaşamaya başladık.
Onat Kutlar demişti ki:
Ölü balıklar geçiyor
kırışık bir deniz
sofrasından/ve ellerinde
fenerlerle
benim arkadaşlarım/
durmadan
düşünüyorum
ne kadar çok öldük
yaşamak için...
Bellek böyle bir şey. Necip Mahfuz’un kendi hayat hikayesinde dediği gibi:
“Belleğin ürkütücü olan yanı, unutulmuşluğa terkedilenleri hatırlatmasıdır.”
Ama İletişim’in gecesinde böyle bir hava yoktu. Evet, nostaljiyle birlikte hüzünlü esintiler hissediliyordu.
Ama sanıyorum mutluyduk.
Dünün dünyası can sıkıcı değildi.
Şunu söyleyebilirim.
Yaşanan hayal kırıklıkları ve çekilen acılar, olgunlaştırıcı etkileriyle geleceğe ışık tutmuştu.
Tütün Deposu’nun atmosferi öyleydi ki, yazıyla çiziyle bir şeylerin zamanla yerinden oynatılabilir olduğuna herhangi bir kuşku yoktu.
İletişim’in (tabii Birikim’in de) yayınlarına, kitaplarına bakıyorum. Onlardan çok şey öğrendiğimi teslim ediyorum.
Gerçekten öyle.
Bu toprakların tarihine, Türkiye’nin temel sorunlarına bakışımı nasıl sorgulamaya, nasıl değiştirmeye başladığımı düşünüyorum.
Bir başka deyişle:
‘Resmi tarih’ten nasıl ufak ufak kurtulduğumu, bu ülkede demokrasi ve özgürlükler düzenini ikinci sınıflığa, üçüncü sınıflığa mahkum eden devlet anlayışıyla kavgamın nasıl zamanla uç verdiğini düşünüyorum.
Bunlarda İletişim’in payı büyük.
30. yaşgünü kutlu olsun.
Son söz:
Hayallerimizin peşinde koşmaya, yazı çiziye devam!
Yorum Yap