- 7.02.2013 00:00
Rus’çular, Çin’ciler, Şangay, Avrupa Birliği, vs... (2)
AB’ye sırtını dönmek... Yani Ergenekoncuların yapamadığını şimdi Erdoğan mı yapmaya hazırlanıyor? Buna ihtimal vermiyorum. Dış politikada manevra alanları o kadar geniş değildir. AB’nin de “Türkiye’yi kaybetmek” isteyeceği bir dünyada yaşadığımızı sanmıyorum. Bugünün dünyasında Türkiye’yle AB’nin birbirlerini dışlama lüksüne sahip oldukları kanısında değilim.
Avrupa Birliği’nde Türkiye’yle ilgili olarak tek bir çizgi hiç olmadı. Öteden beri Türkiye’nin üyeliğine evet diyen de vardı, hayır diyen de...
Hatta bazı AB ülkelerinin tutumu, iktidardaki partiye göre de değişti. Bu açıdan Almanya veFransa örneği verilebilir.
Almanya’da Sosyal Demokratlarla Yeşiller, üyelik konusunda Türkiye’nin önünü açmak isterken, Muhafazakârların tavrı genellikle olumsuz oldu.
Fransa’da da Almanya’dakine benzer bir durum söz konusuydu. Bu ülkede de Sosyalistlerle Muhafazâkarlar Türkiye’ye karşı farklı çizgileri savundular. Muhafazakârlar kesin hayır derken, Sosyalistler daha makul bir havadaydı.
Fransa ve Almanya’da muhafazakâr iktidarların sahne aldığı Sarkozy-Merkel döneminde Türkiye’ye karşı AB’de adeta bir duvar örüldü. Türkiye’de geçerli ‘Avrupa hülyası’nı öldürmek için olmadık yollar denendi.
Başarı da kazandılar.
Bu öylesine bir dönemdi ki, Türkiye’nin AB yolunu benim gibi kararlılıkla savunmuş olanlar bile, eski heyecanlarını yitirmeye ve “Neşen bilir!” noktasına gelmeye başladı.
Ayrıca, Türkiye’nin özellikle 2000’lerde Ak Parti hükümetiyle ekonomik alanda kaydettiği büyük gelişme hem kendine güven, hem de AB’siz de oluyormuş duygusunu besledi bu ülkede...
Böylesine duygu ve düşünceleri güçlendiren bir başka nokta da, AB’yi vurup Yunanistan’a, Güney Kıbrıs’a iflas bayrağını çektiren büyük krizin Türkiye’yi ‘teğet geçmesi’ydi.
Türkiye’deki bu ortam, yani ‘kendine güven’ duygusu, anlaşılabilir nedenlerle Başbakan Erdoğan’da zamanla ‘aşırı güven’e dönüştü. Diplomatik inceliklere boşveren o ‘Kasımpaşalı üslubu’yla Tayyip Erdoğan AB’ye bindirmeye, “Neşen bilir!” demeye başladı.
Özünde haklı Erdoğan.
Türkiye AB’ye mahkum değil!
Zaten mahkum olmadığını da kaç yıldır gösteriyor. Hem Rusya’yla, hem Çin’le, hem Körfez ülkeleri ile özellikle ekonomik ve ticari alanda çok iyi ilişkiler kurmuş durumda. Bu ilişkileri daha da geliştirmek elbette Türkiye’nin çıkarına...
Ama bir noktaya dikkat:
Bu ilişki yapıları ya da Şanghay gibi işbirliği örgütleri AB’ye alternatif olamaz!
Bir başka deyişle:
Türkiye sırtını AB’ye dönemez.
Türkiye’nin çıkarına değildir bu. AB’nin Türkiye açısından ekonomik, toplumsal ve siyasal ağırlığı ve önemi, öyle kolayca “Sırtımı döner giderim!” söyleminin ötesindedir.
Öte yandan, dünkü yazımda belirttiğim gibi, Türkiye’nin sırtını AB’ye dönmesini isteyenler, bu ülkede demokrasi ve hukuk devletinden hazzetmeyenlerdi.
‘Kızıl Elmacılar’dı.
‘Ergenekoncular’dı.
‘Balyozcular’dı.
2000’li yılların başlarında Ak Parti’yi devirmek için asker içinde Sarıkız diye, Ayışığı diye darbe tertiplerine girişenlerdi.
Türkiye’nin AB yolu kesilecek, Türkiye NATO’dan çıkacak ve örneğin Rusya’yla kol kola Avrasya, Şanghay sularına açılacaktı.
Başaramadılar.
Bugünlerde akla takılan soruya gelince:
Ergenekoncuların yapamadığını şimdi Tayyip Erdoğan mı yapmaya hazırlanıyor?
Buna ihtimal vermiyorum.
Dış politikada manevra alanları o kadar geniş değildir.
Ayrıca, AB’nin de “Türkiye’yi kaybetmek” isteyeceği bir dünyada yaşadığımızı sanmıyorum.
Bir yandan Euro krizi, diğer yandan Arap uyanışı ve Suriye’de iç savaş, İran, Irak derken, AB’nin böyle bir dünyada Türkiye’ye yeniden kucak açacağı bir döneme girileceğini ya da girildiğini düşünüyorum. Berlin ve Paris’ten gelen sinyaller de bu merkezde...
Uzun lafın kısası:
Bugünün dünyasında Türkiye’yle Avrupa Birliği’nin birbirlerini dışlama lüksüne sahip oldukları kanısında değilim.
Yorum Yap