- 11.01.2013 00:00
Paris’te, Kürt Enstitüsü’nde yaşanan insanlık dışı cinayeti duyunca, bir kenara not ettiğim ilk cümle şu oldu: Liderlik ya da devlet adamlığı, acıların üzerinden geleceği görmek ve barışı yakalamaktır; acılara teslim olmadan barışçıl bir geleceği kurmaktır. Evet, barış yapmak savaş yapmaktan daha güçtür! Her savaşta bu söylenir ama gereğini yapmak söylendiği kadar kolay olmaz.
‘Paris suikastı’nın anlamı nedir? PKK’lı, PKK’ya yakın üç genç kadının canına hunharca kıyanlar neyin peşinde?
Kim bunlar?
Eşikteki ‘barış süreci’ni mi boğmak istiyorlar?
Yani sabotaj mı?
Derin devlet mi?
Derin PKK mı?
PKK içi hesaplaşma olabilir mi?
Veya bir ucu Tahran’a, Bağdat’a, Şam’a uzanan bir komplo?..
Yoksa Kürt sorunu ve PKK’nın Türkiye’de siyasal istikrarsızlık kaynağı olarak devamından yana bazı iç ve dış odaklar mı düğmeye bastı?
Veyahut:
Kim kime mesaj vermek istedi Paris’teki vahşetle?..
Yanıtlar bilinmiyor.
Paris’te, yaşanan insanlık dışı cinayeti duyunca, bir kenara not ettiğim ilk cümle şu oldu:
Liderlik ya da devlet adamlığı, acıların üzerinden geleceği görmek ve barışı yakalamaktır; acılara teslim olmadan barışçıl bir geleceği kurmaktır.
Kritik bir dönemdeyiz.
Zor günlerden geçiyoruz.
Malum deyiştir:
Barış yapmak savaş yapmaktan daha güçtür!
Her savaşta bu söylenir.
Ama gereğini yapmak söylendiği kadar zor değildir. Çünkü savaşın acıları insanları teslim alır. Geçmişin tutsağı haline gelenler geleceği yakalayamaz.
Hele bir de politik hesaplar, ideolojik hesaplar ağır basarsa, barış hali bir türlü kapıyı çalmaz.
At gözlüğü takmış dar görüşlü siyasetçilerle barışa açılan yollarda yürünemez, yere sağlam basılamaz.
Böylesine klasik genellemelerle sözü uzatmak istemiyorum.
Ama bir noktayı akılda tutmamız lazım. Böylesi barış süreçleri beraberinde suikastları, siyasal cinayetleri, komploları, acımasız provokas-yonları gündeme taşıyabilir.
Hazırlıklı olmamız gerekiyor.
Bunları çok yaşadık.
Daha da yaşayabiliriz.
Ne yazık ki öyle.
Eğer barışı ciddiye alıyorsak, eğer bunun için tam bir siyasal kararlılık içindeysek, eğer sağlam bir siyasal irade ve cesaret sahibiysek, işte o zaman tünelin ucundaki ışık göründü demektir.
İşte o zaman boğayı boynuzlarından yakalayıp yere çökertebiliriz.
Yok eğer perde arkasında, barış umudunu kendi dar siyasi hesaplarımıza hapsetmek gibi bazıoyun içinde oyunlar söz konusuysa yazık olur her şeye...
Bu sözlerim her iki tarafadır. Ankara’ya da, İmralı’ya, Kandil’e de...
Çünkü kamuoyunda barış umudu öylesine çiçek açmaya, barış hayali öylesine büyümeye başladı ki, eğer geçmişteki gibi her şey fos çıkarsa, vebali çok büyük olur bunun...
Bu konuda Ankara’nın, İmralı’nın, Kandil’in son derece dikkatli ve sorumlu davranması gerekiyor.
Kimse oyun oynamasın.
Barış umuduna bunca bel bağlamış anaları, babaları hayal kırıklığına uğratmasın.
En başta herkes diline hakim olsun, ağzından çıkana dikkat etsin, sözcüklerine özen göstersin.
Önce taraflar arasındaki ‘güvensizlik duvarı’nın yıkılmaya başlaması şart. İki taraflı ‘güven boşluğu’nun somut adımlarla doldurulması gerekiyor.
Öylesine haber kırıntıları, öylesine spekülasyonlar tedavüle sokulmuş durumda ki, öylesine bir dezenformasyon ortamı oluşturulmaya çalışılıyor ki, eğer gerekli özen gösterilmezse, barış umutları o ‘güvensizlik çukuru’nda yitip gidebilir.
Kaç gündür yazıyorum.
Yine tekrarlamakta yarar var.
Öncelikli adım, bir an önce ‘iki taraflı ateşkes’tir.
Yorum Yap