- 9.01.2013 00:00
İnsan hayatından daha değerli ne olabilir ki?..
Barış derken samimiysek, barış derken ciddiysek, o zaman tarafların derhal yerine getirmeleri gereken bir görev vardır: Gerçek bir ateşkes! Parmakların tetikten çekildiği, askeri operasyonların durduğu, yani silahların sustuğu bir ortamda, oturup konuşmanın ne zararı olabilir ki?
Kürt sorunu, PKK derken bunca yıldır yazılmadık, konuşulmadık bir şey kaldı mı?
Sanmıyorum.
2000’li yıllarda, Ak Parti iktidarı döneminde neredeyse her şey masaya yatırıldı, tartışıldı ve birçok tabu kırıldı.
Bu nedenle, özellikle çözüm yolu ya da yol haritası gibi konularda yeni bir şeyler yazmak pek öyle mümkün değil.
Barış olgunlaştı!
Eksik olan, olgunlaşmış barışı gerçekleştirmek için gerekli ‘siyasal irade’ydi.
Bu açıdan Başbakan Erdoğan bazen cesur davrandı, bazen geriledi.
2005’in Diyarbakır konuşması, 2009’un demokratik açılımı ve sonraki Oslo süreci gibi bugüne kadar siyasal tarihimizde rastlanmamış yürekli çıkışlar yaptı.
Ama sonra frene bastı.
Geri adımlar attı.
Ayrıntıya girmiyorum.
Tayyip Erdoğan bugün yeni bir ‘eşik’te. Adına İmralı diyebileceğimiz yeni bir süreci başlatmak için düğmeye basmış durumda.
Elbette olumlu bir gelişme.
Ama henüz bilinmeyenler var.
Soru işaretleri az değil.
Bu da normal.
Daha işin başındayız.
Görülen o ki, taraflar arasında güven sorunu da varlığını korumaya devam ediyor. Taraflar birbirlerine güvenmiyor. Bunca yılın acısından sonra bu da şaşırtıcı değil.
Bu satırları yazarken, bir kulağım televizyonda, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın Meclis grubundaki konuşmasını dinliyorum.
İpi geriyor.
Konuşması biraz fazla önşartlı.
Sözlerinde hükümete güvensizlik var. Tayyip Erdoğan’ın üslubunu eleştiriyor. ‘Müzakeresüreci’nin henüz başlamadığını belirtiyor. Ve bu sürecin gerçekten başlaması için bazı önkoşullar öne sürüyor.
Bunların en başına da, beklendiği gibi, Öcalan’ın ‘İmralı halleri’nin iyileştirilmesini koyuyor.
Selahattin Demirtaş’ın konuşmasından bazı bölümlerin altını çiziyorum:
“İmralı’daki görüşmede tarafımıza iletilmiş, KCK‘ye iletilmiş ya da halka iletilmiş bir yol haritası yoktur. Ama görüşmeyi yapan heyette de, Öcalan’da da çözüme yönelik irade vardır, istek vardır. Bu sorunun diyalogla tartışarak çözme iradesinin güçlendiği yönünde bir tespitimiz vardır.”
“Askeri operasyonlar, hakaretler, tutuklamalar devam edecekse, bunun adına entegre projedeyip yürütülecekse kimse birbirini yormasın.”
“Hükümet ciddiyse bunun herkesin diline sirayet etmesi lazım. Yendik, ezdik şimdi teslim almaya geldik yaklaşımı ile olmaz. Yendiyseniz neyin müzakeresini başlatıyorsunuz ki, teslim alın silahları bitsin bu iş...”
“Her şeyden önce taraflardan biri olan KCK‘nin sürece dahil edilmesi gerekiyor.”
“Madem ki Öcalan‘ı muhatap kabul ettiniz, o halde bundan sonrası ilk adımın gereklerine uygun olmalıdır. Öcalan’ın koşullarının iyileştirilmesinden söz ediyoruz.”
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın bu sözlerinde hiç kuşkusuz haklı taraflar, yerinde eleştiriler var.
Ancak, Erdoğan ve sözcüleri de konuşmaya başladıklarında, onların da yanıtlarında bazı haklılıklar olacak.
Anlaşılabilir bir nokta:
Taraflar, işin başında çıtayı yüksek tutmak istiyor. Eğer söz konusu olan müzakere ise, buna da şaşmamak gerekir.
Sözü uzatmak istemiyorum.
Kim ne derse desin, ama barış sözcüğünde anlaşıyorsak, barış derken samimiysek, barış derken ciddiysek, o zaman tarafların hiç beklemeden yerine getirmeleri gereken bir görev vardır.
Gerçek bir ateşkes!
Parmakların tetikten çekildiği, askeri operasyonların durduğu, yani silahların sustuğu bir ortamda oturup her şeyi konuşmanın ne zararı olabilir ki? İnsan hayatından daha değerli ne var ki?
Yorum Yap