- 8.01.2013 00:00
PKK silah bıraksa, Kürt siyasal hareketi daha güç kazanmaz mı? Silahlara veda etmiş bir PKK ile, Kürt siyasal hareketinin istekleri -içte ve dışta- daha büyük bir desteğe kavuşmaz mı? Meşruiyeti güçlenmez mi?
PKK silah bıraksa, Kürt siyasal hareketi daha güç kazanmaz mı?
Silahlara veda etmiş bir PKK ile, Kürt siyasal hareketinin istekleri -içte ve dışta- daha büyük bir desteğe kavuşmaz mı?
Meşruiyeti güçlenmez mi?
Elbette yeni değil bu sorular.
Öteden beri tartışılan bu sorular geçen gün ‘Oslo zabıtları’nı bir kez daha okurken, Hakan Fidan’ın PKK’ya yönelik bazı sözlerinden dolayı aklıma takıldı (*).
Hakan Fidan’ın bu sözleri, Başbakan Erdoğan’ın özel temsilcisi olarak Oslo’da PKK’nın Avrupa ve Kandil’den gelen üç temsilcisiyle yaptığı görüşmenin zabıtlarında yer alıyor.
Hakan Fidan:
“Ben öncelikle merhaba diyorum, tanıştığımıza memnun oldum. Bu ekibin yeni üyesiyim. Yaklaşık bir ay önce İmralı’da Sayın Öcalan’la bir araya geldik. İsmim Hakan Fidan. (Başbakanlık) Müsteşar Yardımcısı’yım ama Sayın Başbakanımızın özel temsilcisiyim.”
Hakan Fidan:
“Ben demokratik mücadele içerisine girip de, dünyada sonucuna ulaşamamış hiçbir hareket görmedim.
Bakın dünya siyasi tarihine, devrimler tarihine. Gandi’den tutun da, Polonya’daki işçi hareketine, efendime söyleyeyim, Güney Amerika’daki hareketlere varana kadar bakın, demokratik siyasi mücadele verip de meşru, kabul edilebilir evrensel hedeflerine ulaşmamış hiçbir hareket görmedim.
Şu an Ortadoğu da böyle yani. Bakın İsrail’in imajı yerle bir olmaya başlıyor, meşru çizgide duran Filistin hareketi daha da güç kazanıyor.
Ama gayrimeşru araç kullanan, İngilizce’de irrelevant diyorlar, artık varolan sosyal doku ve siyasal şartlara uygun hareket etmeden eylem gösterdiğiniz zaman bir şey olmuyor.”
Hakan Fidan’ın çağrısı açıktı.
Demek istiyordu ki PKK’ya:
“Silah bırakın, meşru araçlarla siyaset yapın, daha çok kabul görürsünüz!”
Ben de bu görüşteydim.
Bugün de farklı düşünmüyorum.
Bu görüşümü Kandil’de Murat Karayılan’la da tartışmıştım, 2009 Mayıs’ıyla 2011 Haziran’ında.
O da demişti ki:
“Daha Kürt halkının kendi oylarıyla seçtiği temsilcilerini Meclis’e sokmayan ya da dokunulmazlıklarını kaldırıp Meclis’ten atan bir Ankara var karşımızda...”
Sonra da o klasik cümlesi:
“Ayrıca biz dağa piknik yapmak için çıkmadık ki...”
Sonra 2011 yılı yazında Silvan’la ipler kopmuş ve Oslo Zabıtları internet ortamına sesli olarak düşmüş, ben de bu köşeye şunları yazmıştım:
“Söylemek istediğim şudur:
Barış ancak ‘düşman’la yapılır.
Oslo işin aslıdır, doğru olan yapılmıştır. Öcalan ve PKK görmezlikten gelinerek barış olmaz.
Ve Başbakan Erdoğan ‘Oslo süreci’yle doğru olanı yapmış, bunun için siyasal cesaret sergilemiştir.
Ama şimdi ne yazık ki yeniden savaş tamtamları çalıyor. Oysa yarın yine ‘Oslo süreci’ne gelinecek. Önemli olan bu yolu kısaltmak, kan ve gözyaşını en aza indirmektir.”
Bu satırlar 15 Eylül 2011 tarihliydi.
16 ay geçti.
Şimdi yine aynı noktadayız.
Peki, yazık olmadı mı 16 ay içinde oluk gibi akan kan ve gözyaşına? Dağda ölen o kadar genç insana yazık olmadı mı?..
————————————
* Hasan Cemal; Barışa Emanet Olun, Kürt Sorununa Yeni Bakış; Everest Yayınları, Ekim 2011, sayfa 299.
Yorum Yap