- 28.12.2012 00:00
Bugün 28 Aralık 2012, Roboski Katliamı’nın birinci yılı. Sözü uzatmak istemiyorum. Uludere-Roboski acısını yüreğinde hissedemeyenler Kürt sorununu çözemez ve trajediye bir türlü doymayan bu topraklara gerçek barışı getiremez.
Bugün Uludere’nin, Roboski Katliamı’nın birinci yılı. Bilgisayarımda Ümit Kıvanç’ın belgeselini izliyorum. (*)
İçim acıyor.
Sevgili Ümit belgeselinin adını, “Ağlama anne, güzel yerdeyim!” koymuş.
Bombardımanda oğlunu kaybeden o anayı izliyorum.
Anlatıyor.
Acıların en katmerlisi gelip yüz hatlarına, bakışlarına yerleşmiş...
Diyor ki:
“Rüyamda gördüm oğlumu. Bana, ‘Ağlama anne, güzel yerdeyim!’ dedi.”
Bir baba sanki Kürtçe ağıt yakıyor, yitirdiği oğlunu anlatırken.
Yaşadığı acıyı ele vermek istemediği için olacak sürekli yutkunarak konuşuyor.
Gözyaşlarını içine akıtıyor.
Kaçağa giden oğlundan söz ederken, “Geçim için, aç kalmamak için...” cümlesini not ediyorum.
Annesinin gözleri doluyor:
“Hepsi ciğerimin bir parçasıdır.”
Belgesel fotoğraflarla başlıyor.
Bombardımanda ölen 34 Kürdün isimleri yaşlarıyla birlikte yazılmış.
Bedran 13...
Muhammed 13...
Erhan 14...
Orhan 14...
Savaş 14...
Bilal 16...
Celal 16...
Cemal 17...
Mahsun 17...
Adem 19...
Adem 19...
Cihan 20...
Bir annenin sesi:
“Dünya durdukça onları özleyeceğim.”
Kaçağa giden çocuklardan birinin ablası yanaklarına dökülen gözyaşlarını silerken şöyle diyor:
“En büyük amacı İstanbul’a gitmekti, oraları görmekti.”
Bir başkası:
“Düğünleri severdi, bir de halay çekmeyi...”
Bir baba:
“Bu bombaları, bu acıları hak etmedik.”
Belgesel şu notla açılıyor:
“28 Aralık 2011‘de, Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Roboski (Ortasu) köyünde otuz dört köylü,Türk Hava Kuvvetleri’ne bağlı jetler tarafından bombalanarak öldürüldü.
Türk basını, devlet ne diyecek diye on küsur saat bekledi. Bu sırada köylüler yakınlarının parçalanmış cesetlerini taşıyorlardı.
Üç gün sonra, sokak ve salon eğlenceleriyle yılbaşı kutlandı, hiçbir şey olmamış gibi... Gelmiş geçmiş en vicdansızca yılbaşı kutlaması herhalde buydu.
Devlet, olayı soruşturup sorumluları yargılamadı; olay hakkında tatmin edici bir açıklama bile yapmadı.
Mazlumder ile İnsan Hakları Derneği, olayın hemen ertesinde Roboski Platformu adı altındakampanya başlattı.
‘34 yalnız bir sayı değildir’ görüşünden yola çıkan kampanya sırasında, ölenlerin kısacık -çoğu henüz yirmi yaşında bile değildi- hayat hikâyeleri yazıldı, dağıtıldı.
İki derneğin desteğiyle çekilen bu filmde, ‘o gece’nin kısa bir öyküsü ile birlikte, esas olarak, otuz dört insanın hikâyesi yeralıyor.”
Belgeselde devlet büyüklerinin, hükümetle Ak Parti sözcülerinin yaptıkları açıklamaları izliyorum.
Öylesine bir duyarsızlık ki.
Gerçekten hazin.
Özür dilemeyi geçiyorum.
Bu konuda hükümeti eleştirmeyi karalama kampanyası diye niteleyen Tayyip Erdoğan bağırıyor:
“Her kürtaj bir Uludere’dir diyorum.”
Akıl alır gibi değil.
“Bizim aileden iki kişi gitti” diyen bir babanın sözleri:
“Tayyip Erdoğan yanlışlıkla diyor, şöyle diyor, böyle diyor, ama biz her şeyi biliyoruz.”
Lafı dolandırmak gerekmiyor.
Uludere-Roboski acısını yüreğinde hissedemeyenler Kürt sorununu çözemez ve trajediye bir türlü doymayan bu topraklara gerçek barışı getiremez.
—————
* Ümit Kıvanç’ın belgeselini izlemek için Roboskifilmi.net adresine tıklayabilirsiniz.
ŞERAFETTİN ELÇİ BEY...
Şerafettin Elçi Bey’i 1979 yılında tanıdım. Ecevit hükümetinde Bayındırlık Bakanı’ydı. Ben de Cumhuriyet gazetesinin Ankara temsilcisiydim. “Evet ben Kürdüm, Türkiye’de Kürtler var” deyince kıyamet kopmuştu. Bu sözünden dolayı 12 Eylül darbesiyle 1980’de hapse atıldı ve kaç yıl çile doldurdu.
Silah ve şiddete karşıydı.
Türkiye için barış yolunun ya da Kürt sorununda çözümün ‘federasyon’dan geçtiğini savunurdu.
Yıllar içinde birçok güzel sohbetimiz olmuştu. Bazen tartışırdık, bazen beni eleştirirdi. Ama kendisinden çok şey öğrenmiştim.
Bir gün bu toprakların kapısını gerçek barış çaldığı vakit, Şerafettin Elçi adı da hiç kuşkusuz güzel anılacaktır.
Kendisine rahmet diliyorum ve ailesinin derin acısını paylaşıyorum.
Yorum Yap