- 13.12.2012 00:00
Siyasal hayatımıza bunca yıldır damgasını vuran ‘çatışma kültürü’yle, son derece yetersiz ‘demokrasi kültürü’müzün buluştuğu bir ortamdan demokratik ve sivil bir anayasa çıkmaz. Daha ‘Kürt sorunu’nun adını bile doğru dürüst koyamayan bir ‘siyaset sınıfı’ anlaşsa bile, yapacakları anayasa belki sivil olur ama demokratik olmaz.
Taha Akyol’un dün Hürriyet’teki yazısı, “Anayasayı kim engelledi?” başlığını taşıyordu.
Şu satırlar ilginçti:
“‘Sivil anayasa yapılmasın’ diye asker muhtıra mı verdi?! Yoksa derin devlet aklımızın ermediği gizli ve sinsi yöntemlerle bir yolunu bulup engelliyor mu? Asker değilse yargı engellemiş olamaz mı?!
Bugün yeni anayasa yapmaya engel olan nedir? Buna karşı askerden bir ses, yargıdan bir hareket, sivil toplumdan bir tavır gördük mü? Hayır... Yeni anayasa umudumuzu suya düşüren bir tek sebep var:
Çatışmacı siyasi kültür!”
Taha Akyol’un bu tespitinde gerçek payı var. Bu kültür, İkinci Dünya Savaşı sonrasında çok partili siyasal düzene geçtiğimizden, demokrasiye ilk adımları attığımızdan beri yakamızı hiç bırakmadı.
Yaşanan her askeri darbeden demokrasi adına dersler çıkartarak, demokrasinin ortak bir platform olarak kabul görmesini bekledik.
Ama olmadı.
Siviller bunu başaramadı.
Bu büyük hayal kırıklığının temelinde son derece yetersiz demokrasi kültürü de yatar.
Her şeyi ‘çoğunluğun iradesi’ne tabi kılan, azınlığı takmayan, farklılıkları görmezlikten gelen, hatta inkar eden ve yalnız kendine demokratlığı demokrasi sanan siyasal zihniyetle demokrasinin bağdaşmadığını, bağdaşamayacağını bir türlü göremedik, anlayamadık.
Demokrasiyi demokrasi yapan diyalog, uzlaşma, tahammül, hoşgörü gibi konuları inatla ıskaladık, oluşturamadık.
Bunları işimize geldiğinde dillendirdik, iktidar yıllarında genellikle unuttuk.
Çoğu lafta kaldı.
Güç şımarıklığı ve kibir, iş başındaki sivil siyasetçilerin peşini bırakmadı. İktidarda bir süre geçince farklı seslere, eleştirel seslere kulak tıkandı.
Kısacası:
Bizde siyaset genellikle siyah-beyaz yapıldı, yapılıyor. Uzlaşma geleneği olmayan siyaset sahnemizde daha çok horoz dövüşü ve laf ebeliği rağbet görüyor.
Ben de ‘sivil anayasa’dan umudumu çoktan beri kestim.
Evet, ortada asker yok, muhtıra yok, yargı da karışmıyor, ama siviller yine de siyasal tarihimizin ilk sivil ve demokratik anayasasını yapamıyorlar.
İşte bu da ‘sivil sorunu’dur.
Bir başka deyişle:
Türkiye’de demokrasinin onca yıl yolunu kesmiş olan asker sorunu aynı zamanda ‘sivil sorunu’dur.
Bu iki sorun iç içedir.
Şu da söylenebilir:
Asker sorununu bir ölçüde çözüm rayına oturtmak, demokrasiye kapıları kendiliğinden açmaz. Veyahut demokrasinin asker freni çekilirken sivil freni devreye girer. (2010’da çıkan Türkiye’nin Asker Sorunu isimli kitabım bu konuları ele alır)
Bugün böyle bir süreçteyiz.
‘Çatışma kültürü’yle, son derece yetersiz ‘demokrasi kültürü’müzün buluştuğu bir ortamdan demokratik ve sivil bir anayasa çıkmaz, çıkamaz.
Hatta diyebiliriz ki:
Daha ‘Kürt sorunu’nun adını bile doğru dürüst koyamayan siyaset sınıfı bu ülkede bir araya gelse bile, yapacakları anayasa belki sivil olur ama demokratik olmaz.
PINAR SELEK adaletten alacaklı. Bugün saat 13.00’te Çağlayan Adliyesi C kapısında... Razı gelmediğimiz adaletsizliğe karşı hep birlikte direniyoruz.
Yorum Yap