- 12.12.2012 00:00
Mısır’da demokrasiye açılan yol, öyle anlaşılıyor ki, ince ve uzun bir yol. Cumhurbaşkanı Mursi’ye karşı Tahrir Meydanı’nda yükselen muhalefeti bizim Cumhuriyet mitingleri ile mukayese etmek de, Mursi’yi sütten çıkmış kaşık gibi göstermek veya onu şeytanlaştırmak da işi basite indirgemektir. Mısır’ı fena halde zor günler bekliyor. Özgürlüklerle birlikte, özellikle ekonomik reformlar ve aşla iş meseleleri kapıyı çalınca, işte asıl o zaman zorlanacak Müslüman Kardeşler iktidarı.
Geçen yıl, 2011’in Şubat ayında Kahire’deydim. Mısır’ı otuz yıl boyunca demir yumrukla yönetmiş olan Cumhurbaşkanı Mübarek daha yeni devrilmişti.
Halk, Tahrir Meydanı’nda özgürlük nöbeti tutmaya başlıyor, devrim ruhu ise hemen her köşede kendini belli ediyordu.
Meydana nazır bir kahvede keyifle nargilesini fokurdatan 40 yaşında bir işçi şöyle demişti:
“Mısır halkı meydanlara inmeyi öğrendi. Bir daha başımıza gelenler bize zulmetmeye kalkarsa, yine meydanlara ineriz. Üstelik bizim için artık bütün Mısır bir meydan oldu.”
“Artık korku duvarı yıkılmış” diye yazmıştım bu köşede.
Gerçekten öyleydi.
Mısır’da bugüne kadar özgürlükleri boğmuş olan koca bir settin çöküşüyle birlikte, demokrasiye ilişkin umut çıtası, beklentiler müthiş yükselmişti.
İki soru çok günceldi:
Demokrasi, hukuk ve insan hakları diyerek tarih sahnesine çıkmış olan devrim, Müslüman Kardeşler tarafından çalınabilir miydi? Ya da Mısır ordusu devrimi çalıp Mübarek’siz Mübarek rejimi yapabilir miydi?
Bu soru işaretlerinin çengeline asılı kuşkuları ifade edenlerden biri de Muhammed el Baradey’di. Halen Mısır’da Cumhurbaşkanı Mursi’yle Müslüman Kardeşler’e karşı muhalefetin başını çekenlerden bir olan Nobel Fizik Ödülü sahibi El Baradey, bana Mısır’ı güç bir dönemin beklediğini söylemiş, bu açıdan Mısır ordusunun da dikkatle izlenmesi gerektiğini belirtmişti.
Müslüman Kardeşler’in Yürütme Kurulu üyesi Saad el Hüseyni ise sorum üzerine şöyle demişti:
“Demokrasinin temel ilkelerine sadığız, bağlı kalacağız. Halk isterse geliriz, istemezse gideriz.”
Yalnız otuz yıllık Mübarek rejiminin değil, Nasır ve Enver Sedat dönemlerinin de kalesi ve Arapdünyasının en büyüğü olan El Ahram gazetesindeki sohbetime şöyle başlamıştım:
“Buraya gelirken, emlakçılık yapan orta yaşlı bir kadınla tanıştım. Hıristiyan’mış. Müslüman Kardeşler’den rahatsız. ‘Siz bakmayın şimdi onların ılımlı laflarına, cumhurbaşkanı adayı falan koymayacağız sözlerine... Daha işin başında olduğumuz için taktik icabı böyle konuşuyorlar. Asıl yüzlerini şimdi saklıyorlar’ dedi. Siz ne düşünüyorsunuz?”
Böyle bir ihtimalin gündemde olduğuna ya da olabileceğine ihtimal vermemişlerdi.
Biri şöyle demişti:
“Müslüman Kardeşler’e ilişkin duygu ve düşünceler karışık, farklı farklı... Onlara ben de fazla güvenmiyorum. Hep iki söylemleri var. Biri demokratik, diğeri değil. Herkese farklı konuşuyorlar. Bu arada kendi hiyerarşileri var, kendi tepelerine bakıp daha çok oradan gelen sese itaat ediyorlar galiba...”
Geçen yılın şubat ayında Kahire günlerimi şu yorumla noktalamıştım:
“Müslüman Kardeşler’in Mısır’ı Ortadoğu’da yeni bir İran yapmak gibi bir ‘gizli gündem’e sahip olduklarına ihtimal veremiyorum. Devrim, öyle görünüyor ki, Mısır’da özgürlüklerin, siyasal çoğulculuğun kapısını açmış durumda. Bu suyu tersine akıtmak zor. Cin şişeden çıktı artık!”
Bugün de farklı düşünmüyorum.
Mısır’da demokrasiye açılan yol, öyle anlaşılıyor ki, ince ve uzun bir yol. Bu bir süreç. Siyah beyaz yorumlara pek müsait olduğunu sanmıyorum. İnişli çıkışlı ve sancılı bir süreç bu.
Öte yandan, Cumhurbaşkanı Mursi’ye karşı Tahrir Meydanı’nda yükselen muhalefeti bizim Cumhuriyet mitingleri ile mukayese etmek de, demokrasiye geçiş konusunda Mursi’yi sütten çıkmış ak kaşık gibi göstermek veya şeytanlaştırmak da işi epeyce basite indirgemektir.
Mısır’ı fena halde zor günler bekliyor. Özgürlük meselesiyle birlikte, özellikle ekonomik reformlar ve aşla iş meseleleri kapıyı çalınca, işte asıl o zaman zorlanacak Müslüman Kardeşler iktidarı...
Bunun bir örneği geçen Pazar günü yaşandı. Cumhurbaşkanı Mursi, cep telefonundan biraya, suni gübreye kadar her şeye zam yapan kararnamesini 12 saat sonra iptal etti, (Financial Times, 11 Aralık 2012, S.3)
Önemli olan diyalog ve uzlaşma yollarının açılması, siyasal ve toplumsal kutuplaşmanın en aza indirilmesi ve demokrasi oyununda temel kuralların benimsenmesidir.
Bunlar da hiç kuşkusuz zaman, sabır, birikim ve liderlik gerektiriyor.
Yorum Yap