- 5.10.2012 00:00
Esad gitmeden, ne Suriye ne de bölge istikrar ve huzura kavuşur. Esad’la barış olmaz. Önkoşul, Esad’ın gitmesidir. Hem de bir an önce... Ama Esad’ı devireyim derken savaş tuzağına düşmek de var. Sorun burada düğümleniyor. Türkiye kendi evinin içini, kendi barış ve istikrarını, bunun koşullarını çok iyi tartıp biçmek zorunda. Demek istiyorum ki: Maceradan da uzak durmak gerekiyor.
Böyle zamanlarda soğukkanlı olmak, kalemini sağduyuyla, eski deyişle aklıselim ile kullanmak gerektiğini söylerdi meslek büyüklerimiz...
Ben de öyle yapmaya çalışıyorum.
Çünkü savaş kötü bir şey.
Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesine düşen bir Esad bombası, üçü çocuk ikisi kadın beş vatandaşımızın ölümüne yol açtı.
Acımız büyük.
Bir devletin buna karşı tepkisiz kalması düşünülemez. Vatandaşlarının canını, sınırlarının güvenliğini korumak zorundadır, bir devlet eğer hakikaten devletse...
Bunun için de caydırıcılık gerekir.
Tepkisiz kalmamak, karşı tarafın canını acıtabilecek önlemler almak, alırken de bunların göstermelik olmadığını belli etmek, hiç kuşkusuz ciddi bir devletin görevleri arasındadır.
Bu görevler yerine getirilmediği zaman ciddiye alınmazsınız. Caydırıcılık elden gider ve devlet olarak kimse sizi takmaz.
Bu yüzden Türkiye’nin bir süredir atmakta olduğu adımlar, Akçakale sonrasının tezkeresi ile, orantılı misilleme isabetli olmuştur.
Bununla birlikte, burada durup ama diye devam etmek istiyorum.
‘Ama’sız olmaz.
Ankara’nın oyunu son derece dikkatli oynaması lazım. Esad’ın ne yapmak istediğini iyi okuması gerekiyor.
Akçakale’ye düşen top mermisi kaza mı? Kasti mi?
Bir ‘oyun planı’nın parçası mı?
Şam diktası Türkiye’yi tuzağa, savaş tuzağına mı çekmek istiyor?
Bu ihtimal ciddi bir ihtimal.
Yabana atılmasın.
Diktatörler kan ve ateşle oynamayı sever. Sonunda perde kendi intiharlarıyla kapansa bile öyledir. Sonuna kadar acımasızca, ölümüne gidebilirler.
Bu nedenle, örneğin Esad kendi ‘iç savaşı’nı bölgesel bir savaşa dönüştürmek de istiyor olabilir. Bunun için Türkiye topraklarına daha çok top mermisi düşebilir.
Şam, Tahran ve Moskova’yla birlikte Ankara’ya gözdağı vermek ve “Sen bu işlere daha fazla karışma, yoksa fena olur” demek için bu top mermilerini kanlı mesajlar olarak kullanıyor olabilir.
Hepsi mümkün.
Türkiye nasıl oynamalı?
Orantılı, ölçülü misilleme...
Nereye kadar?..
‘Tezkere’yle müdahale yetkisi...
Kullanılabilir mi?..
Kullanılırsa nasıl?..
Soruları sormak zorundayız.
Çok boyutlu düşünmek gerekiyor. Kılı kırk yarmak bugün Ankara’da siyasal sorumluluğun öncelikli gereğidir.
Çünkü, Ortadoğu’da oyun her zaman çok acımasız oynanmıştır. Dengeler hep bıçak sırtında olmuştur.
Hiç beklemediğiniz anda kendinizi kan ve ateş denizi içinde bulabilirsiniz.
Evet, Esad’dan kurtulmak şart.
Esad gitmeden, ne Suriye ne de bölge istikrar ve huzura kavuşur.
Esad’la barış olmaz.
Önkoşul, Esad’ın gitmesidir.
Hem de bir an önce...
Ama bu önkoşulun nasıl gerçekleşeceği konusunda hâlâ belirsizlikler var. Esad’ı devireyim derken savaş tuzağına düşmek de var.
Sorun burada düğümleniyor.
Türkiye kendi evinin içini, kendi barış ve istikrarını, bunun koşullarını çok tartıp biçmek zorunda.
Demek istiyorum ki:
Maceradan da uzak durmak gerekiyor.
Evet öyle.
Bunun için, biraz klasik deyiş olacak ama uluslararası toplumla, Arap alemiyle, NATO’yla birlikte hareket etmeliyiz.
Ankara’nın kendi başına buyruk davranacağına ihtimal vermiyorum.
Caydırıcılığımızı elbette göstermeliyiz. Orantılı misilleme de haktır.
Devlet devletse, kendi vatandaşlarının can güvenliğini hiç kuşkusuz koruyacaktır.
Ama unutmayın
Burası Ortadoğu!
Yani bıçak sırtı vaziyeti...
Aman dikkat!
Yorum Yap