Paris'te nisan

  • 4.04.2011 00:00

Neredeyse gece yarısı denebilecek bir saatte otele bavulları bıraktıktan sonra çıktığım sokaklardaki kalabalığın uğultusunu ardımda bırakıp, nasılsa yer bulup kapağı atabildiğim yeni açılmış bir bistroda kendimi az önce kaldırımlarını arşınladığım Paris'i tartışırken yakalıyorum. Onun gibi, New York gibi, Londra gibi, büyük metropolleri çekici yapan sadece kendilerine ait özellikler midir, yoksa hepsinde ortak olan bazı büyük şehir özellikleri midir?
Muhtemelen ikisi birden denebilir ama her kentin sadece ona ait olan özelliklerini yabana atmak mümkün mü? Londra'da, New York'ta, Berlin'de gecenin yarısından sonra insanların öbek öbek lokantaların kapısını zorladıklarını, sabahın ikisine, üçüne kadar yiyip içtiklerini görmek pek o kadar alışılmış bir şey değil. Mesela. Londra'nın Trafalgar Meydanı'nda da bir ihtişam, hâlâ devam eden Krallığa bir ululama görülür ama bu ne Napolyon'un medfun olduğu Invalides'in altınla kaplanmış kubbesi, ne III. Alexander köprüsünün uzun yüksek sütunlarının üstünde uçuşan altın bedenli melekler, ne herhangi bir sıradan mekânın gene klasikle iç içe yaşayan ruhuyla mukayese edilebilir.
21. yüzyılın başındayız ve kelimenin tek anlamıyla dökülen metroları, şifreli kredi kartlarını kullanamayan satıcıları, bulunmayan taksileri, işlemeyen internet sistemleri ile Paris sadece kendiyle ve geçmişiyle yaşayan bir kent. Ona tadını veren bu. Devam eden "yenileme" savaşlarının mimari boyutunu görmek için beş büyük otelin henüz açılmış bazılarını inceden inceye gözden geçiriyorum.
Ne diyeceğiz bunlara? Modern mi, post modern mi, klasik, neo-klasik mi, yoksa sokaklarında dolaşırken her defasında bir kere daha buraya en çok yakışan kavram olduğunu düşündüğüm neo-barok mu? Evet, gitgide klasikten daha fazla uzaklaşan, klasiği daha fazla unutan bir dünyaya, onu, malum ve meşhur öfkeleriyle hatırlatmanın çabasıyla gelip neo-barokta karar kıldılar. Modern mi, sonuna kadar ama hâlâ insanın üstüne şakır şakır aydınlık boşaltan avize saçakları, XV., XVI. Louis koltukları, İmparatorluk dönemi masaları, bordo, lacivert kadifeleriyle geçmişi içlerinde, gözlerinin önünde, bilinçlerinde tutuyorlar.
Bunun içindir ki, 1. François'nın görkemli heykelini bana Richard Serra'nın işlerini anımsatan biçimde Bernar Venet'nin muhteşem paslanmış demir yarım halkalarıyla çevirmekten çekinmiyorlar. Ancak büyük ve derin bir tarih ve estetik bilinci onu başarabilir ki, kadınların ve erkeklerin giyim ve kelimenin gerçek anlamıyla kuşamlarında dışa vuran da aynı bilinç.
Biz yeşertilmiş ve çiçeklendirilmiş birkaç refüje bakarak bir yandan harcanan paralara yanıp öte yandan İstanbul'un "ne kadar güzelleştiğini" tartışırken, kulaklarımda "April in Paris" (Paris'te Nisan) şarkısı Champs Elysees'den Grand Palais'ye doğru yürüyorum. Ağaçların boylarını ellerindeki aletlerle ölçüp milimetrik olarak, yaprak yaprak buduyorlar. Bir siluet, bir peyzaj kaybolmasın diye. İstanbul'la uzaktan yakından mukayese edilemeyecek bir coğrafya bu akıl almaz özenle dünyanın hiçbir yeriyle mukayese edilemeyecek bir şehre dönüyor. Benim evimin yanındaki okulun bahçesinde bulunan ağaç ise bu yıl binanın 4. katındaki pencereleri de kapattı. Böyle bir hassasiyet olmasa, bunu hazırlayan özgüven ve "benlik bilinci" olmasa, Christian Dior'un bir tek parfümünün reklamıyla Conciergerie'nin önü, boydan boya, tepeden tırnağa, hem de o kadar albeniyle kapatılır mı?
Sokaklarda 1848 Komünü'yle ilgili gelmiş geçmiş en büyük ve sahih belgesel serginin duyuruları var. Öte yanda komplekslerin içindeki faşizan duyguları ayrıca bilediği Sarkozy yer alıyor. Ve 70 yaşında, sakallarını kömür siyahına boyamış Kaddafi'nin karşısına bir karış yükseltilmiş topuklarıyla çıkıyor.
Başkanla bir süre arası açıldığı için iktidar nimetlerinden uzak kalmanın acısını çeken uydurma filozof Bernard-Heny Levy, "erkekliğini" vurguladığı, neredeyse beline kadar açık gömlekleriyle onu Libya'ya saldırmaya ikna ediyor. Eski dostlar yeniden bir kanlı iktidar zirvesinde buluşuyor. Fransa son yüzyılı karanlıklar içinde tamamladıktan sonra 21. yüzyılı da sancılarla sürüyor.
Gene de dışarıda bahar, güneş ve hayat var ve hayatın bir adı da Paris!

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums