İki faktör : ‘Taraf’ ve AKP

  • 12.03.2011 00:00

Ergenekon/culuk darbeyle iktidara gelse dayanabilir miydi ? Muhtemelen hayır. Türkiye Güneydoğu Asya’da değil; Myanmar kadar dış dünyaya kapalı olamaz. Bu çağda böyle bir darbeye ve rejime Batı’nın, bırakın destek olmayı, birazcık tolerans göstermesi olanaksız.

Zaten projelerini ABD’ye bile satamadıklarını biliyoruz. Avrupa ise hepten umutsuz, onlar açısından.

Ne olur(du) ? Halktan yüzde 80 muhalefet. Uluslararası planda ise toptan red. Genel bir itibar kaybı. İzolasyon. Ve dolayısıyla, çok derin bir ekonomik kriz. Putin kurtarır mıydı onları ? Çin ? Avrasyacılık ? Çok şüpheli. Herhalde pek tutunamazlardı (Türkiye’de, 12 Eylül’ün bile en çok üç yıl sürdüğünü unutmayalım).

Ama bireyler, insan hayatları açısından üç yıl bile çok uzun bir süre. Bu arada, feci şeyler yaşanırdı kuşkusuz. Gene hapisler, işkenceler. Kayıplar. Kim vurduya gidenler. Gene berbat bir kurumsal ve kültürel miras. Bir on onbeş yılın daha yitirilmesi.

Beni hayretlere düşüren şey, hele Kürtler adına konuşmak iddiasındaki bir örgütün, bu gerçekleri yok sayması. Hiç olmazsa yakın zamanlarda, ayrılık istemediğini vurgulayarak “Türkiyeci” bir tavır alması. Ama (üstelik de özgürlük bayrağını hiç elinden bırakmadan) Türkiye’deki genel demokrasi mücadelesine neredeyse sırt çevirmesi.

İşin daha ilginç, çelişkili ve ironik yanı, PKK’nın bu noktaya nasıl geldiği. Gelebildiği. İronik olan şu ki, 1990’ların sonunda nasıl dibe vurduğunu üç ay kadar önce hatırlattığım PKK (Çıkış ve iniş yılları, 23 Aralık ‘10), bugün kamuyounda varolabilmesini; cephe örgütleri ve yan kuruluşlarının, narin ve sınırlı da olsa de facto bir meşruiyetten yararlanabilmesini; bu sayede, ‘80’lerin sonlarındaki en şaşaalı döneminde dahi yapamadığı kadar sesini duyurabilmesi ve tezlerini yayabilmesini, çok büyük ölçüde, son dokuz yılın demokratik kazanımlarına borçlu. Burada da baş aktörler, beğenin beğenmeyin, (a) 2002’den itibaren, bizatihî kendi güvenliği uğruna Avrupalılaşma reformlarına girişmek zorunda olan AKP; (b) Hrant’ın cenazesi; (c) 2007 kasımından itibaren, cesur, radikal, sınır tanımayan anti-militarist haberciliğiyle Taraf oldu. Hatırlayın, askerlerin kendilerini bağımsız ve alternatif bir iktidar odağı olarak nasıl empoze ettiğini. AB karşıtlığı, sivilleşme karşıtlığı, Denktaşçılık, Kürt sorununa “ezdik-eziyoruz” yaklaşımında inat, 1915’in inkârı gibi noktalardaki inatçı fütursuzluğunu. Bu ve benzeri pozisyonları öncelikle Genelkurmay formüle edip haftalık basın toplantıları aracılığıyla yayıyor; “millî çizgi”yi saptayıp “merkez medya”ya veriyor; ulusalcılığın sinir merkezi ve nihaî özgüven kaynağı rolünü oynuyordu.

Bir yandan, AKP’nin 2002 ve 2007 seçim başarıları, reformları ve iç-dış ittifakları; diğer yandan, on yıl sonra yazılmaya başlayacak “yakın tarih”lerin, demokrasi mücadelesinin mızrak ucu ve serdengeçtisi olarak anacağı Taraf, bu “karargâh” ve “kale”yi topa tutup darmadağın etti, açıkçası.

“Sınıfsal değil; emekçi kitleleri görmezden geliyor” gibi karşı-yorumlara da hazırım. Bunlar soyut, genelgeçer lâflar. Bırakalım palavrayı. Yoktu böyle bir şey. Onun için (zikzaklarıyla birlikte) “AKP küçük bir mucizedir” diyen Etyen Mahcupyan, süper-solcuların bütün aşağılayıcı sataşmalarına karşın, haklıydı son tahlilde. Hiç başka katkı olmadı mı bu kavgaya ? Oldu elbet. Hrant’ın ardından o muazzam kitlenin “Hepimiz Ermeniyiz” diye yürümesi, çok özel bir olaydır. Bizim yenilmemiş Tienanmen’imiz, Prag Baharımız ve Tahrir’imizdir, bir bakıma. Ulusalcıların hiç hesaba katmadığı boyutlarda bir evrenselciliğin sathın altındaki varlığını sergilemiş; yeni ve büyük bir koalisyonun mümkün olduğunu göstermiştir. Tazelenmiş bir sol demokratlığın fışkırmasının en büyük moral kaynağıdır.

Ama bağımsız aydınların, diğer gazetelerin ve tek tek saygın basın mensuplarının, imza kampanyalarının, sivil toplum örgütlerinin dağınık enerjisi, daha çok, diğer iki mecraya döküldüğü; orada biriktiği, onlara güç kattığı, o adım ve hamleleri çoğaltıp yaydığı ölçüde etkili oldu. Sonuçta, Ergenekon çöktü. Vesayetçilik geriledi. Ordu siyasetten elini önemli ölçüde çekti. TMY ve 301. Madde gibi baskı araçları zayıflatıldı. Anayasa referandumu, liberallerin, sol demokratların ve Müslüman demokratların ortak zaferi oldu. Siyasî hedeflerinden kopan ulusalcılığın ideolojik sermayesi de tükendi.

En önemlisi, modern Türkiye tarihinin herkesin konuştuğu ve herşeyin konuşulabildiği en geniş özgürlük alanı açıldı. Kürt meselesi de geçmişte asla olmadığı kadar, bu alanda tartışılıyor; bütün görüşler yazılıp çiziliyor, yankı buluyor. Hiç lâfımı sakınmayacağım : bu başarıda geniş demokrasi birleşik cephesinin, evetçi ve yetmez-ama-evetçilerin, horladığınız liberallerin, Taraf’ın ve AKP’nin payı, PKK’nın kendi payından daha fazladır.

Herşeyin bir bedeli var, tabii. Bunun da bedeli haset ve nefret oluyor. Bu kültür haklı çıkandan, yapabilenden hoşlanmaz. Aşağı çekmeye çalışır. PKK da bir yönüyle, bu genel ruh halinin bir parçası. Öte yandan, AKP’den nefret etmek için özel nedenleri de var. İşin bu boyutu, AKP’nin “iktidar” değil “siyasî rakip” olmasında düğümleniyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums