Sosyalistler ‘büyük yalan’a karşı (1) : Jean Jaurès

  • 25.04.2012 00:00

 Yanılmışım; ASMEA’dan ITS’ye ve oradan eski YÖK’e, milliyetçi-devletçi ideolojinin bilim kurumları ve hayatını nasıl enstrümantalize ve dejenere ettiğini yazamazmışım henüz. Her nasılsa, bu yazının 24 Nisan’dan bir gün sonra çıkacağını unutmuşum. Gerçi, 1915 Ermeni tehciri ve katliamlarının (Ermeni soykırımının) 97. yılı, bazı “T.C. üniversiteleri”nde bir kere daha böyle dejeneresans gösterilerine tanık olmuyor değil. Ve “Hocalı katliamı” mitingine bakılırsa, herhalde bunlar, Büyük Felâket’in 2015’teki 100. yıldönümüne doğru berbat bir tırmanış gösterecek.

Ama ben bu iki haftayı (bir açıdan) sadece sorunun içeriğine ayıracağım. Hayır, tam ne olduğuna ve nasıl yapıldığına; Talât Paşa’nın Dâhiliye Nezareti’ndeki resmî makamı ile evinde kurdurduğu telgrafhane (yani gizli merkezi) arasında nasıl bir “işbölümü”nü gerçekleştirdiğine; valilere açık-yasal emirlerin nereden ve Teşkilât-ı Mahsusa’nın arazideki operasyonel görevlilerine yasadışı talimatın nereden gittiğine; izlerini silme çabalarına, 1918’de Nezaretlerde alelacele yapılan belge temizliğine ve Bahattin Şakir’lerin de bavulla belge kaçırmasına karşın, bu tezgâhın ne gibi ipuçlarının satha çıktığına... Bu ve benzeri nice somut ayrıntıya değinmeyeceğim. 2000 Sonbaharından bu yana o kadar çok yazdım ve konuştum ki bunları, sıkılıyorum da artık. Zaten çok daha fazlası, bütün çerçeve ve arkaplanla birlikte, Taner Akçam’ın (ve Dadrian’ın, Bloxham’ın, Suny’nin ve daha nicelerinin) kitaplarında var.

Bunları yeni baştan anlatmaktansa, bir kısım faşistleşmiş eski solcuların “büyük” veya “emperyalist yalan” söylemine karşı, dönemin özellikle solcu, radikal, sosyalist tanıklıklarına başvuracağım. Neymiş bakalım, “emperyalist yalan” ? Olmamış mı böyle bir olay ? Sonradan mı icat edilmiş ? Cereyan ettiğinde kimse mi görmemiş, duymamış, kaydetmemiş ? Jean Jaurès, Karl Liebknecht, Hasan Tahsin, Nâzım Hikmet –bunlar da mı, kendi yaşamlarında, gözlerinin önünde olup biteni bilmiyorlarmış da nasılsa o “büyük yalan”a âlet edilmişler ?

Jaurès’le başlayalım : birleşik Fransız Sosyalist Partisi’nin bir bakıma asıl kurucusu ve sıkı enternasyonalist, anti-militarist lideri. Nitekim, ancak Jaurès’in 31 Temmuz 1914’te bir suikaste kurban gitmesinden sonradır ki, PSF’nin direncini kırıp savaş kredileri lehine oy verdirtebilmek mümkün oldu. Tabii bu arada 1915’i göremedi Jaurès. Ama oraya giden yol, yani meselâ 1894-96’da Ermenilerin başına gelenler hakkında, Parlamentoda konuşmuştu henüz 37 yaşındayken.

Aşağıdaki bilgileri, Le Monde’un kitap eki olan Le Monde des Livres’de 2 Mart 2007’de yayınlanan (Jérôme Gautheret imzalı) tanıtım yazısından aktarıyorum. Tanıtıma konu olan kitap, bir Jaurès derlemesi : Il faut sauver les Arméniens (Ermenileri kurtarmalıyız). 1894 yazından başlayarak 120,000 Ermeni’nin, Abdülhamid’in emriyle (ve doğu Anadolu’da, kendi adını taşıyan Hamidiye Alayları’nca) gerçekleştirilen katliamları zamanın Büyük Devletleri iki yıl görmezden gelirken, 3 Kasım 1896’da Jaurès kürsüye çıkıp bir buçuk saat konuşmuş, ortalığı birbirine katmış. Sultanı, Avrupa’yı ve özellikle Fransız hükümetini yerden yere vurmuş : Ağzınızdan tek bir çığlık fışkırmadı, vicdanlarınızdan tek bir itiraz sözü yükselmedi (Pas un cri n’est sorti de vos bouches, pas une parole n’est sortie de vos consciences). Dahası, çarpıcı bir teşhiste bulunmuş : “Asıl önemli ve vahim olan, insanın bu denli hayvanlaşması, bu yanının uyanması ve zincirinden boşanması değildir. İşin asıl vahim yanı, bunun kendiliğinden olmamasıdır” (Ce qui importe, ce qui est grave, ce n’est pas que la brute humaine se soit déchaînée là-bas; ce n’est pas qu’elle se soit éveilléeCe qui est grave, c’est qu’elle ne s’est pas éveillée spontanément). Bu sözlerle facianın planlı karakterinin altını çizen Jean Jaurès, devamında, Osmanlı devletinin bir yandan öldürürken bir yandan da suçu Ermenilere atarak bu kan banyosunun gerçek tarihinin yazılmasını engellemeye çalıştığına dikkat çekiyor : “Ermenilere zorla (...) her şeyi kendilerinin başlattığını söyletmek istiyorlar” (Il s’agissait de faire dire aux Arméniens par force (...) que c’étaient eux qui avaient commencé). 1894-96’dan, 1915’e ilişkin bugünkü inkârcılığa, pek birşey değişmemişe benziyor.

Bundan birkaç ay sonra Jaurès, Fransız anti-semitizmine kurban edilmek istenen Alfred Dreyfus’u savunmak için de kendini ortaya atacak, Emile Zola’yla saf tutacak. Dreyfus Vakası biliniyor da, 1894-96 Ermeni katliamları gözden kaçıyor. Oysa her ikisi de, yeni bir kamusal vicdanın uyanışı açısından büyük önem taşımakta.

Son bir not. “İnsanlığın kendi deliğinde, katledilmiş bir halkın kadavrasıyla yan yana yaşayabileceği günler artık geride kaldı” demiş Jaurès, olanca sosyalist iyimserliğiyle (Nous en sommes venus au temps où l’humanité ne peut plus vivre avec, dans sa cave, le cadavre d’un peuple assassiné). 1915-16’da ve sonra 1942-45’te, maalesef en az iki kere, korkunç bir şekilde yanlışlanacak.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums