Antropologun tarihsiz, zaman dışı totemi

  • 8.03.2012 00:00

24 dizisi ile bazı solcular makro planda çok zıt yerlerde duruyor olabilir. Ama “terör tehlikesi”ne uç örnekler seçmek ile haksız diyemeyeceğimiz şiddete tarihten uç örnekler seçmek, aynı yere varıyor.Bugün “haklı şiddet”i teorileştiren ve programlayan bütün akım ve örgütler, İttihatçıların Ermeni, Hitler’in Yahudi kurbanları kadar çaresiz mi acaba ? PKK da çaresiz mi örneğin; bıçak kemiğe dayanınca patlak veren spontane bir halk isyanı mı bu; hiç mi başka opsiyonu yok da, Hobbes’un emrettiği veçhile “kayıtsız şartsız biat” etmemek için “halk savaşı”na “mecbur” kalmış, kalıyor ?

Zaten hep bunlar söyleniyor, (a) yıllardır; (b) özellikle PKK’nın barış umudu ve şansını hem de defalarca piç ettiği (evet, aynen böyle, piç ettiği), 12 Eylül ’10 referandumundan 12 Haziran ’11 genel seçimine, oradan Meclis boykotuna, oradan (ilk başta güya askerleri uçakların yaktığı iddia edilirken bir dizi başka tevilli ikrardan geçip her nasılsa bir “zafer”e dönüşen) Çukurca baskını ve sonrasına giden süreç boyunca. Kürtlerin başka çaresi yok (PKK = Kürtler oluyor tabii): silâhlı mücadele zorunlu; “tarihsel asimetri”yi de unutmayalım; boyun mu eğsinler yani; görevimiz, mazlum ve mağdurum yanında yer alıp kendini yalnız hissetmemesini sağlamak. – Birkaç ay önce Yıldırım Türker’in benzer yorumlarına destek veren Levent Yılmaz’ın şimdi de bütün yaptığı, bağlamı günümüzden geçmişe taşıyıp olayları biraz değiştirmek ve soyutlamak. Bu zeminde, daha “bilimsel” bir havadaysa da aslında aynı argümanları tekrarlıyor.

Tarih ile bugünü aynı ve kesintisiz gibi düşünürseniz, evet, bu mantığı benimseyebilir ve üzerine “haklı şiddet”in kabul edilebilirliğini de oturtabilirsiniz; yapan da “haklı”dır, himaye eden de – ve 24 dizisi gibi bu da çağdaş, güncel siyasal ahlâkımızın çökmesine, ifsâd edilmesine varır.

Belki de meslekî bir deformasyondur bu; tarihçiler her şeyi zaman boyutuyla, zaman içinde değişken olarak görürler (Marc Bloch : “değişimin bilimi” olarak tarih) ve dolayısıyla ayrı ayrı, spesifik tarihsellikleri vurgularlar. Geçmiş veya tarih “yabancı bir ülke”dir bizim için. Buna karşılık antropologlar insanların davranış örüntülerinde zaman dışı/ötesi bir evrensellik görmeye daha yatkın olabilir mi ? Böylece ortaya, geçmişi ve bugünü kaynaşmış tek bir “insaniyet” mi çıkıyor ?

Tarihe başvuruş tarzlarımız taban tabana zıt nitekim. Levent Yılmaz, günümüzde “haklı şiddet” fikrini koruyabilmek için tarihten eski “haklılık” örneklerine başvuruyor. Bense “haklı şiddet” konusunda tamaksini göstermek için, neyin değiştiği açısından tarihe başvurdum. “Haklı şiddet” fikrinin dinî köklerini hatırlattım ki, (şiddeti dışarıya ve uygun, meşru hedeflere yöneltmedeki) ideolojik araçsallığı netleşsin. 1960’lardan bu yana neden ve nasıl küçülüp yozlaştığını inceledim ki, 20. yüzyıldaki somut tarihselliğini ve aynı zamanda bu tarihselliğin sona erişini kavrayalım. Ve çağdaş politikada bu kapıyı daha fazla zorlamayalım artık.

Şunu göstermeye çalıştım (biraz tekrar pahasına) : özellikle Solun yeğlediği modern bir kavram olarak “haklı şiddet”in 20. yüzyılda kendine yer yapabilmesi, (i) sosyalist devrim fikrinin; (ii) anti-faşist mücadelenin; (iii) anti-emperyalist kurtuluş savaşlarının çakıştığı bir konjonktürle ilgiliydi. Bu konjonktür artık yok. Buna karşılık demokrasi için, demokrasi içinde mücadele olanakları kıyaslanamayacak kadar geniş. Bu koşullarda, (her ne kadar, bilimsel bir zorunluluk yerine ahlâkî bir tercih olarak sunulsa da) sosyalizmde (yani, yeni özgürlük ve adalet mücadelelerini sosyalizm kavramı ve mirasından türetip öyle adlandırmada) israr gerçekçi olmadığı gibi, “haklı savaş” veya “haklı şiddet” israrının da artık tutunması ve kimseyi ikna etmesi mümkün değil. Dahası, dost ve sempatizanlarınca eskisi gibi arka çıkılması, savunulması dahi mümkün değil. Bunu anlamamanın, faraza Kürt özgürlük mücadelesi açısından, sanıldığı gibi pozitif değil, ancak negatif ve hem de çok negatif bir etkisi olabilir.

Umarım ki PKK, (kendi hatâsı sonucu) içine düşmüş olduğu zor durumda, gerçeklerle “onurlu, biat etmeyen” bir inatlaşmayı değil, zararın neresinden dönülse kârdır mantığını yeğler. Aksi halde, 20. yüzyılın ikinci yarısında “haklı şiddet”i bitmiş olduğu halde bitirmeyen akım ve örgütlerin başına gelen çürüme, yozlaşma ve parçalanma sürecini, şimdi hayli geniş gözüken tabanına karşın PKK’nın da yaşaması kaçınılmazdır. Yaşamasına yaşar da, bedelini Kürt-Türk hepimiz ödeyeceğimizden korkarım.

Özetle, “haklı şiddet” bugünle ilgili bir meseledir. Bir kendiliğindenlik değil, bir teori, plan ve program meselesidir. Bu noktada beş büyük soru gündeme geliyor. (1) Devlete karşı, “dikey” olarak dahi “haklı şiddet”in zemini kaldı mı ? (2) Haklı şiddet gerekçesiyle silâha sarılan ve kullanan bir örgütün, başka, silâhsız örgüt ve kişilerle “yatay” ilişkileri ne olur ? (3) “Haklı şiddet” o örgütün içine nasıl vurur ve kendi kendini nelere maruz bırakır ? (4) “Haklı şiddet” o örgütün temsil etme iddiasında olduğu tabana, uğrunda ayaklandığını iddia ettiği halka, kendi insanlarına nasıl bir bedel yansıtır ? (5) Sonuçta, çağdaşsiyasal parti ve akımlar, elli, yüz, iki yüz yıl önce değil, bugün ve “yataylık” anlamında “yan yana” oldukları bir örgütün “haklı şiddet” iddiasına, süregelen silâhlılık haline nasıl bakmalıdır ?

Bu sorulardan, hiçbir totem, hiçbir şamanistik “vecd ve istiğrak tekniği” ile, hiçbir baykuş veya bizon suretine bürünerek, hiçbir Kutsal Zamana kaçıp sığınamaz.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums