‘Millî süzgeç’ ve Murat Belge

  • 8.09.2011 00:00

Birkaç gündür bir seminer, daha doğrusu tarih öğretimiyle ilgili yeni bir projenin hazırlık toplantısı için Belgrad’dayım. Kalemegdan’ı bir kez daha gezer, “askerî devrim”e uygun, “yıldız kale” tipi eğimli 18. yüzyıl tabyalarına sırtımı yaslayıp, Sava’nın Tuna’ya karışmasını yüz metre yukarılardaki Şumadya sırtlarından seyrederken, durgun akan yeşil-gri sularla birlikte Türkiye’ye de uzaktan bakıyor gibiyim. Düşüncelerim, “millî süzgeç”ten geçememe sonucu şahsen yaşadıklarımdan, şu sıralarda Murat’ın yaşamakta olduklarına kayıyor.

Seçim öncesinden başlayarak, aylardır bir yığın saldırıya muhatap. İnternette “solcu”lar başladı; Sırrı Süreyya Önder’le gelişti; gazeteciler.com’a sıçradı; derken bayrak el değiştirdi; Serdar Turgut ve Ertuğrul Özkök’ler devreye girdi. Başlı başına ilginç bir koalisyon.

Murat kendini böyle sataşmalara karşı spesifik bazda savunuyor, gözüne ilişip de önemli saydıklarını tek tek çürütüyor zaten. Benim derdim daha genel. Yazar ve düşünür olarak yeri ve kalitesi kırk yıldır ortada. Devlet ve resmî ideoloji hakkında pek çok şeyi hemen herkesten önce gördü. Hiç Kemalist değil, hep demokrat oldu. İktidar kovalamadı, kimseye hükmetmeye kalkmadı. Dolayısıyla duruşu ve üslûbuyla, efendiliğiyle de 1970 ve 80’lerin ortalamasına fark attı. Karşılığında bu nasıl bir kötülük diye geçiriyorum aklımdan. Nasıl bir ülke, nasıl bir toplum, nasıl bir kültür; bunlar nasıl insanlar ? Hangi dürtüler, bir kısım eski sosyalisti, (Alper Görmüş’ün eşsiz tarifiyle) “hazcı bedende militarist ruh sahibi” bir kısım kinik-inançsız sözde-Ergenekoncuyu ve nereye çarpacağı belirsiz serseri mayını andıran bir kısım marazî, amoral nihilisti, Murat Belge’ye düşmanlıkta birleştiriyor ? Bu, neyin işareti ? İçinde yaşadığımız döneme ne gibi bir ışık tutuyor ?

Cevabım birkaç kademeli. Bir kere, özel ve yeni, oldukça yaygın bir aydın düşmanlığından geçiyoruz. Yaşadığımız Şu Korkunç Otuz Yıl’da anlatmıştım; 12 Eylül Atatürkçülüğü tekrar tek ideoloji haline getirmeye kalkıştı. Bu, eski anti-komünizmden farklı, daha bile faşizan bir aydın düşmanlığını da beraberinde getirdi. Metin Toker’in “kripto” söyleminin yerini, şimdi Ertuğrul Özkök’ün güya şikâyet ettiği Çölaşan neslinin “liboş” ve “entel-dantel” sıfatları aldı. Soğuk Savaş’ın bitimiyle Türk devletçi-milliyetçi ideolojisi, Batı’yla aşk-ve-nefret ilişkisini daha tek yanlı bir nefrete dönüştürdü. Demokrasiyi, özgürlüğü, Avrupacılığı “Sevr” ve “mütareke” sözcükleriyle karalamaya girişti. 2000’lerde, nasıl tırmandırıldığını artık çok iyi gördüğümüz ulusalcılık, evrensel değerlere karşı topyekûn bir taarruz başlattı. 1990’larda (Atakürt yazısı nedeniyle) Ahmet Altan’a, (bir TÜSİAD raporu nedeniyle) Bülent Tanör’e yapılanların devamı, merkez medya, Ergenekoncu köşe yazarları ve televizyon programcıları, gongo’lar, bazılarını Genelkurmay’ın kurdurttuğu siteler, nihayet 301. Madde ve Kemal Kerinçsiz aracılığıyla, kâh 2005 Osmanlı Ermenileri Konferansı’na, kâh Orhan Pamuk’a, kâh (Azınlıklar Raporu yüzünden) Baskın Oran ve İbrahim Kaboğlu’na psikolojik harp taktiklerinin uygulanması; buna karşılık Yalçın Küçük, Soner Yalçın, Banu Avar, Murat Bardakçı ve Turgut Özakman’ların öne çıkarılması geldi.

İkincisi, buna, eski solun bazı kesimleri de “anti-emperyalizm” adına katıldı. Komünizmin çöküşüyle birlikte solun kabaca üçe ayrıştığını Neşe Düzel’in 22-23 ağustos röportajında da belirttim : (a) Türk milliyetçiliğinin kuyruğuna takılanlar; (b) Kürt milliyetçiliğinin kuyruğuna takılanlar; (c) bağımsız sol demokratlar. Ne tuhaf (veya değil): öyle bir şeytan ittifakı, bir unholy alliance kuruldu ki, asıl “resmiyet”le birlikte (a) ve (b) kesimleri içinde yer alanların da nefreti, (c) grubu üzerinde yoğunlaştı. En barışçı, en özgürlükçü olanlar, en korkunç düşmanlığa maruz bırakıldı, bırakılıyor. Bir seferberlik yaratıldı, kapsamlı mekanizmalar oluşturuldu (örn. OdaTV), bunlara çok insan bulaştı. Ve şimdi, siyasî yenilgiye karşın, veya o yenilginin de öfkesi ve kekremişliğiyle, bir türlü durdurulamıyor. Özellikle iki kesim var, miadını doldurmuş olan : Atatürkçü-ulusalcılar ve (a) takımındaki eski solcular. Birleşip kaynaştılar; yeni moda bir “devrimcilik” yarattılar. Dikkat edin : inanılmaz genişledi “devrimcilik” alanı; yalnız İP’si, taklit TKP’si, ÖDP’si, Sözcü’sü ve Cumhuriyet’iyle değil; Vatan, Milliyet, Hürriyet ve Akşam yazarlarının da, Ertuğrul Özkök dahil birçoğuyla, neredeyse kendini solcu, devrimci ilân etmeyen kalmadı. İroniktir; ben Türkiye’de “devrimcilik” rozetinin bu kadar yaygınlaştığı ve ayağa düştüğü, bütün içeriği ve anlamını yitirdiği başka bir dönem hatırlamıyorum.

Konumuzla ilgisi şu ki, bunların hırçınlığı yer yer hezeyan boyutlarında. Yılkıda, veldt’de, bush’da veya outback’de, yaralı sırtlanlar var. Etrafımızda dolaşıp kan kokluyor, zaaf arıyor; bazen kişisel inisiyatifleri, bazen daha organize olduğu izlenimini veren ihtilâçlarıyla, sporadik ve spazmodik biçimde durup durup yeniden başlıyorlar. Bir ara Hakan Erdem’e de nişan aldılar, sonra Taner Akçam’a; döndüler, Cemil Koçak’ı linç etmeye kalktılar. Ara sıra, benim hakkımda garip mektuplar dolaşıyor, sayfalar açılıp kapanıyor. Şimdi sıra Murat’ta. Radikal Kürt milliyetçileri derseniz, Orhan Miroğlu ve Kemal Burkay’dan özel “ilgi”lerini esirgemiyor.

Kamusal alanın her santimetrekaresi, tek tek her mevzi, her birey, her değer, her aydın üzerindeki mücadele, iniş çıkışlarla sürüyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums