- 28.03.2013 00:00
Siz bilmezsiniz ama, Sovyetler Birliği diye bir ülke vardı... Böyle başlıyorum, çünkü gerçeklik bu. Çünkü bugün 20. yüzyıl tarihi derslerime de böyle başlıyorum. Çünkü benim için şu köşenin, doğruya sadakat açısından üniversiteden farkı yok.
Nostaljik fotoğraflar sosyalizmi
Yukarıdaki resme bakın, sadece bakın ve bir süre hiçbir şey demeyin. Bir sokak performansı. Üç Rustan biri Marx, biri Lenin, biri Stalin olmuş. Yanda, aksesuar olarak bir de Sovyet bayrağı var. İstediğinizle ya da belki hepsiyle resim çektirip, sosyalizmin ve/ya “proletarya devrimleri ve millî kurtuluş savaşları” çağının ve/ya “emperyalizmin toptan çöküşe ve proletarya devrimlerinin dünya çapında zafere ilerlediği” çağın her şeye rağmen bitmediği illüzyonunu, bayrağın altındaki çantaya atacağınız birkaç ruble karşılığı, birkaç dakika yaşayabilirsiniz.
En sarsıcı olan da ne, biliyor musunuz; bugün önüme gelen öğrencilere bu ve benzeri fotoğrafları gösterdiğimde, çoğu espriyi anlamıyor ve benim hissettiğim o koyu, absürd kederi hissetmiyor, zira o üç kişiyi tanımıyor bile. Çoğu 90’larda doğmuş. Bizim kuşağın bilfiil yaşadığı, içimize işleyen 1950’ler, 60’lar, 70’ler ve 80’lere dair en ufak bir anıları yok. Ne Lumumba, ne Vietnam, ne Küba, ne Paris baharı, ne Filistin (yani FKÖ, FHKC ve FDHKC’lerin, “M” ve “ML” ve daha “ML” olma yarışındaki Arafat, Habaş ve Havatme’lerin o eski Filistin’i).
Bellek ve gelenek toptan çökerse
Yeats’e göre, kendi görkemli geçmişinin büyük eserlerini incelemeyen bir müzik (veya şiir) ekolü diye bir şey olamaz; onun için de kalkar, denizler aşıp kutsal Bizans kentine gider (Nor is there singing school without studying / Monuments of its own magnificence; / And therefore have I sailed the seas and come / To the holy city of Byzantium.) Tanrının kutsal ateşinin kucakladığı bilgelere (O sages standing in God’s holy fire), ruhuna hükmedip kendisini eserleriyle ölümsüz kılmaları için dua eder (and gather me / Into the artifice of eternity).
Sosyalizm ve komünizmin öyle bir kutsal şehri, bir Konstantinopolis’i veya bir Mekke’si ve Kâbe’si de yok artık ki şu ersatz, elden düşme Marx, Lenin ve Stalin’le fotoğraf çektirmek dışında, gidip akıl fikir almak, kadro eğitimi görmek mümkün olsun. Hacıları da kalmadı; uluslararası komünist hareket, kâh içindeki kâh periferisindeki çoğu sol örgütle birlikte buharlaştı gitti. Herhangi bir kimlik ve kamusal aidiyetin kollektif bir belleği olur; iyi kötü, doğru yanlış bir geleneğe yaslanır; öyküler, marşlar, törenler, bayraklar ve yıldönümleriyle beslenir; kendine özgü bir sanatı, estetik tercihleri vardır. Hattâ öyle ki, bazen içi boşaldıktan sonra bile sırf bunlar yaşar ve yaşatır. Atatürkçülük örneği önümüzde duruyor.
İşte o da rüzgâr gibi geçti
Sosyalizm ve komünizmin bellek transmisyonu ise toptan çöktü; “Leninist hafıza”nın nesilden nesile aktarımı onarımı imkânsız bir kesintiye uğradı. Bunların, yakınmak için değil, geçmişi ıslâh edip kurtarmak gibi olmayacak bir duaya âmin dememek için altını çiziyorum. Bugünün lise ve üniversitelilerinin çok büyük çoğunluğu için, ha Ortaçağ, ha sosyalizm. Ha 8-9. yüzyılların Karolenj İmparatorluğu, ha 1922-1991 arasının SSCB’si. Ha Kısa Pepen, ha “cüce” Deng. Ha Magna Carta, ha 20. Kongre. Ha 1956 Macaristan ve 1968 Çekoslovakya işgalleri, ha Bouvines veya Mohaç meydan muharebeleri. Aynı ölçüde uzak; okuyup ezberleyerek öğrenilmesi gereken bir tarih. Fazla ilgi de yok açıkçası. Zaman o kadar hızlı akıyor ki, demokrasi kahramanı Walesa ve Havel’ler bile unutuluveriyor.
Dünyanın sosyalizm diye bir gündemi yok. Zaman zaman kapitalist krizlerin depreşmesi başka, kapitalizme alternatif diye sosyalizmin geri gelmesi başka. Kipling’in kendisi de emperyalistti ama 1897’de İngiliz İmparatorluğuna “mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var” misali bir hatırlatmada bulunmuştu: “Bakın, dünkü bütün ihtişamımız / Sur ve Ninova gibi yerle bir!” (Lo, all our pomp of yesterday / Is one with Nineveh and Tyre).
Yorum Yap