Değinmeler (1)

  • 13.02.2013 00:00

 Bunlar son iki aya ilişkin birtakım gözlem ve düşünceler; uzun yazamayacağım, ama görmemiş olmak da istemediğim şeyler. Belki öbür güne kalanların ucu bazı Taraf yazılarına da uzanır.


İçişleri Bakanlığının gerektirdiği özellikler

Muammer Güler’in hazmı imkânsız tâyininden yola çıkan bir dizi soru: Bu “doğal seleksiyon” nasıl işler? Devlet güveneceği insanları nereden bulur? Alt kademelerden adım adım yukarı çıkan genç bir memur, kritik durumlarda hukuku ve vatandaşı değil teşkilâtı korumayı nasıl öğrenir ve hep böyle davranacağı konusunda üstlerine nasıl güven verir? “Derin” kişi ve kademelerle olumlu işbirliği gibi yazısız davranış kodlarını nasıl içselleştirir? Korkmayın, bildiğinizi yapın, kimse sizden hesap soramaz sözcüklerini hiç kullanmadan gene de bu mesajları verecek şekilde konuşma becerisi, hangi gizli “tercüme odası”nda edinilir? Her nasılsa “dışarıdan” legalist biri atanır da aşağılara doğru her şeyi sorgulamaya kalkarsa, bütün kapıların yüzüne kapanması nasıl sağlanır?

Bu tür kara kutular bir gün açılacak ve içlerini görebilecek miyiz acaba?


“Büyük nüfus” ve Kürt ekonomisi

(a) Yavaşlamışken tekrar hızlanan bir nüfus artışının Türkiye’nin başına nasıl belâ olacağını herhalde bilmeyen ve yanlış gönderme yaptığı Çin tecrübesinden de çıkaramayan Erdoğan’ın “[en az] üç çocuk” yoluyla “büyük nüfus” konusundaki israrının, bütün dünyada çağının geçmişliğine karşın özel olarak Kürtlere yönelik bir endişeden kaynaklandığı, 20 Ocak’ta Gaziantep’te yaptığı bir konuşmayla açıklık kazandı. Ardından, (b) “üç çocuk” için şimdilik hayli cılız da olsa ilk ekonomik teşvikler gelmeye başladı. (c) 2005’te kurulan Türkçü Toplumcu Budun Derneği’nin 6 Mayıs 2006’da başlattığı “Kürt Nüfus Artışı Durdurulsun” kampanyasına karşı “halkı kin ve düşmanlığa tahrik”ten açılan dâvâ, yedi yıl sonra, “Ey Türk kadını ve erkeği! Türkçülük için bir çocuk daha yap. Çünkü azalıyorsun... Arap ve Batı kültürü arasına sıkışan Türk insanı... Kürt ve Çingene çetelerine hak ettiği cevabı vereceğiz” gibi sözlerin “düşünce özgürlüğü ve eleştiri hakkı kapsamında” sayılması suretiyle, beraatle sonuçlandı (Radikal, 1 Şubat). Üzerine (d) biraz zamanını şaşırmış bir şekilde, Terörün Finansmanı Yasa Tasarısı’nın, PKK’ya şu veya bu şekilde haraç veren her Kürt işadamını malvarlığına el konması tehdidiyle yüz yüze bırakması geldi.


Taraf
’ta Ümit Kardaş bu yasaya dikkat edin dedi; internette Erol Özkoray bir “ekonomik soykırım” girişimi olarak niteledi. Bence soykırım sözcüğü ayağa düşmek tehlikesiyle yüz yüze. Bunun gibi sözcükleri son derece az kullanmak; yıpranmalarını, etkisizleşmelerini önlemek lâzım. Ama bu bir yana, tabii ciddî bir durum var. Dahası, bunların peşpeşe gelmesi tesadüf gibi durmuyor doğrusu.


“Olayların mantığı”: yeni anayasa için AKP-BDP işbirliği

Tony Judt’ın “Eric Hobsbawm ve Komünizm Romansı” yazısını dört ay önce çevirmiştim (Taraf, 11-12 Ekim 2012). O yazının bir yerinde Judt, hele 20. yüzyıldaki Leninist varyantıyla Marksizmin “gerçekçilik” ve “ayağını yere basma” iddialarının da çürüklüğüne dikkat çekiyordu.

Bunun en ünlü örneği, Sovyetler Birliği’nin ve Komintern’in Faşizme ve Nazizme ilişkin felâketli zigzaglarıdır. Önce 1931-34’te “dünya devrimi”ni hâlâ gündemde saydılar ve güya buna engel oluyor diye Sosyal Demokrasiyi baş düşman ilân ettiler. Ancak Hitler iktidara geldikten sonra, tâ 1934-35’te döndüler ve çok geç de olsa, “faşizme karşı birleşik cephe” arayışına girdiler. Ama 1938 Ağustos’undaki Molotov-Ribbentrop Paktıyla bunu da terkettiler; hem Polonya’yı zerrece utanmadan Almanya’yla paylaştılar, hem de gizli bir protokolle Batı’yı saldırgan diye niteleyip çıkacak bir savaşın esas sorumlusu saydılar. Tersten yatıştırmacılık uyguladılar ve kendi kendilerini Nazizmin artık Sovyetlere saldırmayacağına inandırdılar. Bu da 22 Haziran 1941’de gafil avlanmalarına yol açtı.

O zaman Stalin bir hafta Kremlin’e kapandı; sonra ortaya çıktı ve şunu kabul etti: “Olayların mantığı bizim mantığımızdan üstündür.” PKK’sı ve BDP’siyle Kürt hareketi de nicedir, AKP’yi baş düşman bellemekle 1931-34 ve 1938-41 benzeri bir saçmalama içindeydi. Derken şimdiki açılım ve anayasa konusunda işbirliği ihtimali kapıya dayandı. Onlardan biri de çıkıp “olayların mantığı bizim mantığımızdan üstündür” diyebilecek mi?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums