Tatil notları (1) Lincoln’ın ve Atatürk’ün tiz sesi

  • 30.01.2013 00:00

 • Dersler bitti; sınavları okumak da bitti; not vermek ve notları girmek de bitti (22 Ocak Salı akşamı, sistemin kapanmasına tam beş dakika kala). Öğrenim çıktılarını da yetiştirmek filân derken, gerilim gene de ertesi gün akşama kadar sürdü. 24 Ocak’ta ise siga siga (bizim eski Girit ağzımızdır, yavaş yavaş demek) tatil havasına girer gibi oldum. Derken akşama doğru hem hükümet, hem devlet, herhalde son Kürt açılımına daha fazla sevinmeyelim diye, ayrı ayrı “hediye”ler sundular: Pınar Selek’e ağırlaştırılmış müebbet; İçişleri Bakanlığı’na Muammer Güler.

• Bu nasıl bir siyasî gelenek ve ne kadar şizoid bir sistemdir; daha uygun bir deyim bulamadığım için, biraz eski de olsa “düzen partileri” diyeceğim işte o düzen partilerine özgü içsel iş bölümünde, AB veya Dışişleri veya Kültür ve Turizm gibi “dışa dönük” bakanlıklara (veya hattâ MEB’e) hangi görece demokratik “vitrin” kişilikleri gelirse gelsin... Sıra, adı üstünde “iç işleri”ne gelir gelmez, en karanlık ve şaibeli unsurların ne kadar güçlü bir hegemonyasıdır, polisi ve jandarmayı ve bilinen-bilinmeyen, legal, yarı-legal veya ekstra-legal bütün diğer aygıtlarıyla “güvenlik devleti”ni ve o “güvenlik devleti”yle koordinasyonu, hep onlara ve gene onlara liyakatini böyle nice hizmet ve aidiyet ve ketumiyetlerle ispatlamış olanlara bıraktıran?!

• Sabah çok erken kalkıp bir haftalığına bir yere kaçacaktım, biraz kopmak, kendi başıma kalmak, huzur ve sükûnet bulmak, kafa dinlemek için. Al sana huzur; haydi şimdi sâkinleş bakalım. Gecenin 3’üne doğru zor daldım ve kör karanlıkta saat çalınca fırladım. Daha öğleden evvel uçakta (topu topu iki saatlik Münih yolunda) bir içki, bir içki daha. Kendimi, Tony Judt’ın (Timothy Snyder tarafından konuşturulduğu ve ölümünden sonra yayınlanan) Thinking the Twentieth Century’si (Yirminci Yüzyılı Düşünmek) ile The New York Review of Books’un son sayıları arasında bir yerde kaybetmeye çalışıyorum.

• Steven Spielberg’in, 12 dalda Oscar’a aday gösterilen Lincoln filmi hakkında, (Yale’den, İngiliz Edebiyatı profesörü) David Bromwich bir yazı yazmış, How Close to Lincoln? diye (NYRB, cilt LX, sayı 1, 10 Ocak – 6 Şubat 2013): başlığından da anlaşılabileceği gibi, filmdeki Lincoln’ın “gerçek Lincoln”e ne kadar yakın olduğunu sorguluyor. Bizim basında bu tür bir eleştiriye rastlamadım; tabii ıskalamış olabilirim ama, doğrusu pek de mümkün değil zaten; Rusya’da serfliğin ilgası (1861) gibi, onunla aynı yıl köleliğin ilgası uğruna başlayan Amerikan İç Savaşı da (1861-1865), ister “millî” tarih kitaplarımızın, ister standart tarih kültürümüzün tümüyle dışında kalır ve kimse, 1858 Arazi Kanunnâmesi gibi bazı temel Tanzimat reformlarının, yeryüzünün iki ucundaki bu diğer olaylarla zamandaşlığını bilmez, farketmez bile.

• Fakat şimdi üzerinde duracağım nokta, serflik, kölelik veya mirî mülkiyet gibi pre-kapitalist toprak tasarrufu ve emek kullanım biçimlerinin ABD’de, Rusya’da ve Osmanlı İmparatorluğu’nda hep 19. yüzyıl ortalarında tasfiye edilmesi (veya tasfiyesine yönelik adımlar atılması) değil; sadece demokratik bir politikacı demokrasi içinde ve demokratik hedefler uğruna faaliyet gösteren bir siyaset ve devlet adamı olarak Abraham Lincoln. Zaten film de, David Bromwich’in yazısı da bunun hakkında: her şey, İç Savaşın “Kuzey”in zaferiyle sonuçlanacağı belli olmuşken, 1864 sonundaki başkanlık seçimlerini de yüzde 55’le kazanan Lincoln’ın, Ocak-Şubat 1865’te anayasaya bir Onüçüncü Madde ekleyip köleliği toptan yasaklama çabası etrafında dönüyor. Olay, bu anayasa değişikliğini Kongre’den geçirme kavgası.

• Bromwich’in ilginç gözlemleri var, kısmen filmde de görülebilen “tarihsel Lincoln” hakkında. En basiti, hitabetiyle ilgili. Lincoln’ın sesi, 1.93’lük boyuyla mütenasip, gök gürültüsü gibi bir bariton değil, hayli tiz bir alto’ymuş. Bu da bilinirmiş ve Spielberg’in ekibinde birileri bunu çok iyi çalışmış olmalı ki, Lincoln’ı oynayan Daniel Day-Lewis’in normal sesini tizleştirmeyi ve daha asabî, alttan alta homurtulu kılmayı başarmışlar.

• Burada ister istemez iki şey geliyor insanın aklına. Bir, tarihsel bir film ve hele tarihî bakımdan iyi bilinen kişilikler söz konusuysa, ayrıntıda titizlik ne demektir, görüyoruz (Muhteşem Yüzyıl hakkında ileri geri konuşan herkesin kulakları çınlasın). Fakat iki, elin Amerikalısının Lincoln’a reva gördüğü böyle özenli bir gerçekçilik, “Türk büyükleri”ne uygulanabilir mi? İki buçuk yıl oluyor; Atatürk’ün sesinin genellikle bilindiği gibi “tiz (ince) değil, tok ve gür” olduğu keşfedilince millî bir yaramıza merhem sürülmüş, göğsümüz kabarmıştı. Ümit Kıvanç’ın 14 Ağustos 2010 tarihli Ata’nın sesi tiz değil!Ata’nın sesi tiz değil! hicvine dönüp bakmanızı tavsiye ederim.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • fahri Öktem
    fahri Öktem
    11.03.2013 21:15

    Ermenilerin sığındığı bir semtte, aynı cadde üzerinde aynı yaşlarda Ermeni kadınlar hedef alınıyorsa,..... eh bunu YAZAN IRKCIYA diger basinda tabiiki der KATIL ERMENI diye ! Istanbulda GÜNDE KAC KADIN VE ERKEK siddetle MUHATAP OLUYOR diye haber yaparsan IRKCI OLMADIGIN bilinir, ama her seyi AZINLIK GÖZLÜGÜ ile GÖREN DE ASLEN IRKCILIK YAPIYORDUR...

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums