Huni lazım bize! 80 milyon huni!..

  • 15.01.2017 00:00

 Benim Bakırköy’de yaşadığım yıllarda, semtin adı sık sık “akıl hastanesi”ni getirirdi akıllara.

“Demek Bakırköy’de yaşıyorsun” derlerdi bize bıyık altından gülerek.

Sözlerinde veya tavırlarında çılgınlık ifadesi gördükleri kişilere “Seni Bakırköy’e göndermeli” diye takılırlardı.

Bazen de “Seni Mazhar Osman’a göndermeli” diye.

Kimdi bu Mazhar Osman?

Kimine göre “deli”, kimine göre “deli doktoru”...

Bir arkadaşım “Tımarhanede onun bir heykeli varmış galiba”, demişti, “düşünceli bir heykelmiş”...

 

Mazhar Osman (1884-1951), Türkiye'de ilk modern ruh sağlığı hastanesini kuran ünlü ruh ve sinir hastalıkları uzmanıydı. 

Bakırköy'de terk edilmiş durumdaki Reşadiye Kışlası, Atatürk’ün de onayı ile 1924’te kendisine verilmiş, üç yıl sonra o arsada onun yıllarca başhekimlik görevinde bulunacağı Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi (halk arasındaki deyişiyle, “Mazhar Osman Hastanesi”) açılmıştı.

* * *

 

 

1953 yılında, dönemin hastane başhekimi Fahri Celal Göktulga bir dergide “düşünen adam heykeli”ni gördü ve çok beğendi.

Aklına “çılgınca bir fikir” geldi.

Yardımcılarına sordu:

“Bizim Kemal Bey (Kemal Künmat) heykeltraştı, değil mi?”

“Evet, efendim...”

“Bize böyle bir heykel yapamaz mı acaba?”

“Neticede hastanemizde yatan bir akıl hastası, efendim. Hem güzel sanatlar mezunu falan da değil. Ondan nasıl böyle bir şey isteriz?”

İstediler ve Kemal Bey de kabul etti.

Bakırköy’deki taş ocaklarının birinden çıkartılan devasa kaya, askerî birliklerin de yardımıyla bugünkü heykelin durduğu yere getirildi.

Kemal Bey uzun süre çalıştıktan sonra heykeli yaptı.

Daha doğrusu büyük bölümünü yaptı.

Sıra heykelin kolunu yapmaya gelmişti. Kimine göre Kemal Bey “emeğinin karşılığını alamadığı için” kızdı ve bıraktı, kimine göre taburcu oldu ve bir daha dönmedi.

“Düşünen kolsuz adam” uzun süre tamamlanmayı bekledi.

Aylar sonra, yine hastanede tedavi olan bir başka hasta, Yüzbaşı Mehmet Pişdar eksik kalan kolu yaptı ve heykel tamamlandı.

* * *

“Düşünen adam”, Fransız heykeltraş Auguste Rodin’in en önemli eserlerinden biriydi. Ve belki de dünyada en fazla kopyası yapılan heykeldi.

İyi güzel de, bizim akıl ve ruh sağlığı hastanesi için neden özellikle bu heykel seçilmişti?

Kim bilir...

Belki de gerekçe, o dönemin hastane yöneticilerinden biri olan Faruk Bayülkem’e mal edilen bir şakacı cümlede gizliydi:

“Hastane dışındakilerin durumu içerdekilerden daha kötü; bu heykel, onların durumu ne olacak diye düşünüyor.”

Ne olursa olsun, sonunda bu heykelle “düşünmek” veya “fazla düşünmek” ile “delilik” ya da “kafayı bozmak” arasında hafızalara sımsıkı kazınacak bir bağlantı kurulmuş oluyordu.

Bir ara bilimsel-teknik buluşları özendirmesi gereken bir devlet büyüğümüzün “icat çıkarmayın başımıza” demesi gibi...

* * *

Memleket yangın yeri. Suriye’de savaştayız. İçerde kan ve terör cirit atıyor. Ekonomi tepetaklak. Farklı siyasi görüşlerden insanlar birbirlerini boğazlamak istiyor.

Bu şartlarda Anayasa jet hızıyla değiştirilmeye çalışılıyor ve belki de son demlerini yaşayan Meclis’te kavga gürültüden geçilmiyor. Kavgaya karışmayanların bir bölümü de kenarda kikirdiyor.

Burnu kırılanlardan bacağı ısırılanlara kadar bir sürü “anormal haber” siyasi gündemimizi işgal ediyor. Neyin oylandığı ve nasıl bir rejime geçildiği üzerine bilgi sahibi olanlar epeyce az.

Toplumun çoğunluğu, kavga gürültüyle oyalanarak (hatta bazen bundan zevk alarak) yarınını feda etmeye dünden hazır. 

Birileri yokuş aşağı giden kamyonun gaz pedalına sonuna kadar basıyor. Milyonlarca insan bunu ya alkışlıyor ya da sadece seyretmekle yetiniyor.

“Düşünen insan” pek yok gibi. Belki de düşünenler, daha çok “hastanenin içinde” kalmış durumda. Ve galiba gerçekten de “dışardakilerin durumu içerdekilerden daha kötü”...

* * *

 

 

Meclis arbedelerini izlerken yüz ifadelerine, tavırlara, seslere dikkat ediyorum. “Bu insanlar nasıl bu hale geldi” diye iç çekerek...

Mesela, Anayasa görüşmelerinde “gizli oyunu açık eden” Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın, kendisini “Suç işliyorsun” diye eleştiren CHP’lilere bağırırken nasıl bir “cırtlak ses” çıkardığı ilgimi çekiyor. Oysa sakin bir insana benzerdi. Ne var ki “koskoca bir bakan” olması duygusuyla yüklenince, karşılaştığı “incitici tavır” (!) onu nasıl da değiştiriverdi!..

Söylediklerinin içeriği de ayrı bir mesele tabii:

“Hadi lan! Suç işliyorum... Seni ne ilgilendirir, sana mı soracağım lan?..”

Aslında galiba bundan sonra her aşamada bizi bekleyen hayatı gösteren bir model tablo Meclis’teki: Kavga, çoğunluk gücüyle abanma, “kanırtma”, sorunları toplumla paylaşmadan bir çırpıda halletme, en ufak bir muhalif çıkışı da “Sana ne lan!” diye bastırma... 

Her neyse. Bütün bunların analizini ciddi ciddi yapmaya çalışmak bazen nafile görünüyor. Bu tür yorumları artık baştan sona okuyamıyorum.

Ama mizahi yaklaşımları, anekdotları, özellikle de karikatürleri kaçırmamaya çalışıyorum. Şu dönemde bana en büyük enerjiyi veren şey onlar.

En çok beğendiğim karikatürler arasında “hunililer” var.

Yiğit Özgür’ün kaleminden çıkan “deliler”in abartılı öykülerine önceden gülüp geçerdim. Şimdi de gülüyorum, ama kolayca geçemiyorum. Toplumca nerede durduğumuzu artık pek de abartılı sayılamayacak biçimde ortaya koyuyor bu karikatürler.

Belki de ihtiyacımız olan bu: Huniler!..

Kendimizi ciddi, akıllı, normal insanlarmış gibi görmekten tümüyle vazgeçmemiz gereken aşamaya geldik sanırım.

Onun için devlet yöneticilerinden isteğim, yeni Anayasa henüz kabul edilmeden bize 80 milyon adet huni hazırlayıp dağıtmaları!..

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums