- 8.08.2012 00:00
“NEW York Times” yorumcusu Jeffrey Gettleman malûmu ilam etmiş ve Türkiye Alevilerinin Beşşar Esad’ı desteklediğine dair bir makale yayımlamış.
Hatta Amerikan gazetesi sayfaya CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’yla Şam katilinin portrelerini yan yana sergileyen ve Harbiye’de çekildiği belirtilen iki kilim fotoğrafı koymuş.
HEYHAT öyledir! Ülkemiz Alevileri Suriye Nusayrileriyle dayanışma içindedir.
Nitekim önceki günkü Taraf’ta Serkan Ayazoğlu’nun sorularını cevaplayan farklı Alevi derneklerinden yöneticiler de üç aşağı, beş yukarı aynı yönde tutum ifade ediyorlardı.
Meselâ onlardan birisi Şam despotunun diktatör olduğunu kabullenmekle birlikte Esad’ın aynı Aleviler için ancak “sıtma”, muhaliflerin ise “ölüm” anlamına geldiğini belirtiyordu.
Yaklaşımı anlıyorum! Anlıyorum ama onaylamıyorum!
ANLIYORUM, çünkü Türkiye başta olmak üzere Ortadoğu Alevilerinin yüzyıllardan beri Sünni çoğunluğun baskısına maruz kaldığı asla inkâr edilemez bir vakıa oluşturuyor.
Öyle uzağa, 17. asır Murat Paşa’sının “kuyucu” lâkabına falan da gitmek gerekmiyor.
Yakın tarihteki Sivas katliamı veya bu ramazandaki “sahur vukuatı” bile hâkim mezhebin azınlık inanca karşı takındığı hoşgörüsüz ve hoyrat tutumu açıklamaya yetiyor.
Dolayısıyla da Türkiye Alevilerinin insiyaki ve insani bir refleksle Suriye Nusayrilerini hiç olmazsa“manen” desteklemesini bir ölçüye kadar anlamak gerekiyor.
FAKAT anlamak onaylamak değildir! Zaten bunun içindir ki pek çok konuda olduğu gibi Suriye konusunda da Türkiye Alevilerinin Baas yandaşlığına hiçbir şekilde katılmıyorum.
Zira Hazreti Ali’ye inanmış kesimin hemen her konuda olduğu gibi burada da tek sesle konuşması bu mezhep mensuplarının aslında laikleşemediğini tekrar ortaya koyuyor.
Laikleşmek derken b-i-r-e-y insanı kolektif aidiyetlerin tahakkümünden bağımsız kılan ve onu hür düşünmeye ve davranmaya sevkeden sorgulayıcı dürtüyü kastediyorum.
Oysa Şii mitolojiye istinaden kürsüye de on iki kişi olarak çıkan ve Başbakan’ın verdiği Muharrem iftarına katılacak Alevilerin “düşkün” (!) ilân edileceği tehdidiyle “minber”den (!) aforoz fetvası yayınlayan dedelerin öncülüğünde seküler kimlik kazanılamaz!
Veya başlarına mezhebî simge kızıl bez bağladıktan ve yine Şiiliğin “martirizasyon”dövünücülüğüyle ölüm orucuna yattıktan sonra “materyalizmden” yahut “marksizmden” (!), dem vuran “desperados” solculara övgü ve ağıt yakarak laik bir özgürleşmeye ulaşılamaz!
EVET, Aleviliğin Sünniliğe oranla hoşgörü içerdiği kanaati belki doğrudur ama bu elâstikiyet öyle “laik öz”den falan kaynaklanmıyor. Azınlık kimliğinin aynası yansıtıyor.
Esad Suriye’sindeki gibi tahakküm elde ettikleri takdirde yine “öteki”nin vay hâline!
Zaten “laikçi” solcuların, ulusalcıların, Kemalistlerin Alevilere hem dalkavukluk yapmasını, hem de gaz vermesini onların o “azınlık ruhiyatı”nı suiistimal ederek kendi kelle sayılarını arttırmaya çalışmak fırsatçılığında aramak gerekiyor. Oportünizm göz çıkartıyor.
Şu kesin: Sekülerleşmediği müddetçe Alevilik tıpkı diğerleri gibi, “sekt” kimliğini tahammülsüzlük kurallarına, zihin mekanizmasını da teokratik şemaya oturtan herhangi bir inanç sistematiğinden farklı değildir. Ne lânetlenecek, ne yüceltilecek yanı vardır. Sıradandır.
Dolayısıyla da Dernek yöneticisinin en başta zikrettiğim “bizim için Esad sıtma, muhalifler ise ölüm demektir” açıklaması hür, eşit ve hakkaniyetli bir benzetme oluşturmuyor.
Ne vakit ki Türkiye Alevileri yukarıdaki metaforu “Beşşar Esad fanatikleri kırk satırsa, muhalefet fanatikleri de kırk katırdır ve bizim için ikisi arasında tercih yoktur” diye formüle edebileceklerdir, işte Alevi laikleşmesi ancak o zaman gerçekleşmiş olacaktır.
hadiuluengin@taraf.com.tr
Yorum Yap