- 9.06.2012 00:00
5. Kol deyimi İspanya İç Savaşı’na uzanır. 1936 tevellütlüdür.
Arbedenin ilk aşamasında ortaya çıkmıştır ve vaftiz babası General Emilio Mola’dır.
Şöyle ki, Frankocu ordu Madrid’e doğru dört koldan yürürken bu cepheye komuta eden Mola radyo vasıtasıyla hep bir de beşinci bir kolun mevcut olduğu propagandasını yaptı.
Esas darbeyi onun indireceği şayiasını yayarak karşı safta panik körüklemeye çalıştı.
Oysa böyle bir kuvvet yoktu. General aslında, Cumhuriyetçi başkentte yaşayan fakat darbecileri destekleyen kesimi kastediyordu. 5. Kol demekle dâhili taraftarları tanımlıyordu.
Her neyse, Madrid o tarihte düşmedi ve 1939’a dek direndi ama tabir hem Türkçe dâhil uluslararası lügate girdi, hem de siyasetbilim terminolojisinde kalıcılık kazandı.
Dolayısıyla bugün de sözkonusu deyimi yabancı bir rejim adına propaganda yapan ve dezenformasyon yayarak iç kamuoyunu etkilemeye çalışan aktivist kesim için kullanıyoruz.
FAKAT dikkat, 5. Kol casusluktan farklıdır! İkincisi gizli, birincisi açık çalışır.
Hem tüm legal imkânlardan, hem de demokrasinin bütün zaaflarından yararlanır.
Örneğin Hitler Çekoslovakya veya Norveç’i yutmadan önce ilkinde Südet Almanları Partisi, diğerinde ise yerel Nazi güruh çoğulcu sistemin her türlü olanağını kullandılar.
Gazete, dergi, provokasyon falan, işgali kolaylaştıran ruhi ortamı hazırladılar.
Zıt totaliter kutuptaki SSCB hesabına 5. Kol görevi ifa eden Batı komünist partileri ve onların yol arkadaşı (!) diye tavladığı avanaklar ise aynı şeyi daha da âlâsıyla başardılar.
ABD’de vatan haini Rosenberg’lerin masum olduğu kampanyasından tutun da, Rusya’nın zaten çoktan yerleştirdiği füzelere karşı NATO’nun da meşru müdafaa amacıyla aynılarını edinmesini önlemek için pasifist kıyamet kopartmaya, komünistler bu işte üstada dönüştüler.
Dolayısıyla diyebiliriz ki, gönüllü veya maaşlı, özünde totaliter ve otoriter ideolojilerle bütünleşen her5. Kol’un hizmet aşkı menfaatten ziyade o ideolojilere saplantıdan kaynaklanır.
BUGÜN Türkiye’de de gayet ciddi ve gayet vahim bir 5. Kol faaliyeti sürdürülüyor.
Çünkü genel olarak Ulusalcı cihet, ama bilhassa kendisini sol (!) diye pazarlayan koro; yani neo-NaziMaocular, tabela hırsızı komünist partisi, Doktorcular falan, komşu ülkedeki meşru isyan başladığı an Suriye despotu Beşşar Esed hesabına devreye girdi.
Nasıl ki Yugoslavya’da kasap Miloseviç’i sahiplenmişlerdi, yine aynı role soyundular.
İşte, BM’deki diplomatik tutum ve İstanbul’daki Hillary Clinton açıklaması ABD’nin müdahil olmayacağını tekrar ispatladı ama bizim 5. Kol daha ilk andan itibaren bu yönde vaveyla koparttı. Hâlâ kopartıyor. Üstelik de Ankara’nın vurucu güç olacağı yalanını yayıyor.
Ardından da, sonsuz berrak imajları ve sonsuz net tanıkları hiçe sayarak Baas vahşetini gizlemeye, hatta rezil bir iftiracılıkla bunu halk muhalefetinin üzerine atmaya yelteniyor.
Ve belli, Goebbels’in “propaganda ve dezenformasyon tekrardan ibarettir” sözünü iyi anladıkları için de milim sektirmeden mekanizmayı hep aynı şirretlik etrafında döndürüyorlar.
En tehlikelisi de, Hitler’in yukarıdaki Çekoslovakya’da Cermen azınlığı kullanmasını örnek alarakEsed’in ülkemizdeki mezheptaşları üzerinde oyun oynamaya kalkışıyorlar.
Yani Ulusalcılar’ın sol (!) kesimi şu an bütün tarifleriyle bir 5. Kol olarak çalışıyorlar.
BU nasıl bir sol’dur ve bu ne tür bir ahlâktır diye sormayacağım. Siz takdir edin.
Üstelik ben kendi hesabıma, Şam muhaberatından beslenen tek tük kodaman çıksa bile Türkiye’deki Baas 5. Kol’unun esas itibariyle menfaat uğruna çalıştığına inanmıyorum.
Buradaki temel nokta totaliter ve otoriter ideolojilere iman etmek durumudur!
Heyhat, zaten işte o andan itibaren de ha 5. Kol, ha 1000. bacak olmuşsunuz, artık tek çare ya organ naklidir, ya da protez atölyesidir!
hadiuluengin@taraf.com.tr
Yorum Yap