- 4.01.2015 00:00
AMİYANE bir tabirle başlayacağım: Eşekten düşmüş karpuza dönmenin âlemi yok!
Zaten bana sorarsanız da esas şaşırtıcı olan şeyi kamuoyu taramalarındaki yanılgıdan ziyade onların tahminlerine bu derece bel bağlanılması oluşturdu.
***
ÖYLE, çünkü gerek yöntemsel açıdan, gerekse Batı’daki pek çok emsalden biliyoruz ki o tahminler illâ doğru çıkmaz. Adı üstüne, sondaj… Yani deneme, araştırma, sorgulama…
Kesinlik mevcut değildir ve meselâ daha dün, Mayıs 2015’teki İngiltere seçimlerinde bütün anketler çoğunluğu İşçi Partisi’nin elde edeceği yönünde şekillenmiyor muydu?
Oysa oylama günü Muhafazakârlar en iyimser yüzdenin bile 6,5 puan üstüne çıkarak David Cameroniktidarını tekrar yenilediler.
Çünkü sonucu belirleyen yegâne olgu sandığa atılan pusulanın rengidir.
Müneccim olmadıkları için de hiçbir kamuoyu şirketi bu rengi tam öngöremez.
***
ÖTE yandan, nasıl ki yukarıdaki şaşkınlığın mantıki zemini yok, AKP’nin 1 Kasım zaferini seçim öncesindeki yarı- anti-demokratik tedbirlerle açıklamanın da inandırıcılığı yok!
Ama tabii ki bunlar mevcuttu… İktidar partizanları hariç kim inkâr edebilir?
Hot zot önlemleri teker teker sayacak değilim… Hiç kuşkusuz, 1983’teki kadar olmasa bile Pazar günkü oylamaya yakın tarihimizin en ağır ve en otoriter ortamında gidildi.
Fakat gerçekler inatçıdır ve yüzde 49 gibi muazzam bir oranı sözkonusu mazerete indirgemek ancak züğürt tesellisi olur ki, kendimizi kandırmayalım!
***
HAYIR, sonuçlar “derin Türkiye”nin genel ve nesnel tablosunu ortaya koyuyor.
Yukarıdaki yarı- anti-demokratik kampanya süreci de dâhil gerisi ancak teferruattır.
Aritmetik değişiklik, yani bir bölüm MHP seçmeninin AKP’ye kayması ise iki parti tabanı arasındaki sosyolojik ve kültürel ortaklığın sandığa yansımasından başka bir şey değildir.
Şematik olarak söyleyeyim: Aşağı yukarı toplumun üçte ikisine tekabül eden o “derin Türkiye” dün olduğu gibi bugün de muhafazakâr- mütedeyyin- milliyetçi eksene oturuyor.
Tabii bu yelpaze de kademe kademe o muhafazakârlıktan gericiliğe; o mütedeyyinlikten yobazlığa ve o milliyetçilikten ırkçılığa uzanan bir spektruma dağılıyor.
AKP’nin ve bilhassa Recep Tayyip Erdoğan’ın son zaferi de özellikle istikrarsızlık tehlikesini ön plana çıkartarak bütün bu unsurları cezbedebilmiş olmalarından kaynaklanıyor.
Maceraperest, sorumsuz ve ufuksuz bir Kandil PKK’sının aynı “derin Türkiye”nin kaygılarını derinleştirmesi, dolayısıyla da iktidar değirmenine su taşıması ise işin cabası…
Ama bunları da aşan en hayati faktörü es geçersek 1 Kasım’ı yine açıklayamayız!
***
O da şu ki AKP yeni, yepyeni bir orta sınıf yarattı. En azından orta sınıf özlemlerini geçmiştekinden çok daha geniş bir kitleye yaymayı başardı. Ve onları görece refahla donattı.
On üç yıl önceki binek otomobili sayısına, çamaşır makinesi oranına, dört şeritli yol kilometresine, metro durağı adetine, tatilci oteli gecelemesine bakın… Şimdiyle de karşılaştırın.
Hastane vizitesi, sigortalı primi, fakirlik yardımı rakamlarını alın… Bugünle kıyaslayın.
Çağımız toplumlarında temel unsur addedilen ve gündelik hayatta an be an hissedilen bu değişimlere burun kıvırmak yalnız “derin Türkiye”yi değil, laik yahut dindar; Doğulu ya da Batılı, modern insanı belirleyen “derin özlemi” de kavrayamamış olmak anlamına gelir.
Kaldı ki sivil toplum refleksleri tarihî olarak gelişmemiş o “derin Türkiye”nin kendisi dışındakileri de kollayacak demokratik değerleri pek umursamadığı zaten bir vakıa oluşturuyor.
Dolayısıyla tüm bunları alt alta sıraladığımız takdirde, ne sondaj yanılgısı, ne kampanya mazereti, AKP’nin ve Erdoğan’ın zaferinde sürpriz mucizeler değil inatçı gerçekler yatıyor.
hadiuluengin@taraf.com.tr
Yorum Yap