- 6.02.2015 00:00
İRAN pazartesi günü uzaya kendi füzesini fırlattı.
Kimse “Acem palavrası” diyerek burun kıvırmaya kalkışmasın.
Dev bir imparatorluk geleneğinden süzülen ve tekno-enformatik evrimi Türkiye’den çok daha önce ve çok daha kararlı biçimde izlemiş olan Farsî devlet küçümsemeye gelmez!
Yukarıdaki abes deyim ne mazideki, ne de günümüzdeki İran gerçeğiyle bağdaşıyor.
***
GERÇİ yine de Ahmedinejad döneminde lâfı haklı çıkartacak şeyler olmadı değil…
Meselâ uyduruk bir maket “yüzde yüz yerli, görünmez uçak” reklamıyla pazarlandı.
Fakat yörüngeye yerleştirilen yeni uydu Kâhir adındaki o jet numunesine benzemiyor.
Zaten de hafta başında fırlatılan Safir füzesi dördüncü defa başarılı oldu.
Ve tabii Tahran sivil bir girişimden bahsediyor. Muhtemelen bugün için doğrudur.
Ama İran’ın atom bombası imalatı peşinde de koştuğu Bursa’daki sağır sultanın dahi bildiği bir sır olduğuna göre, rampaların eninde sonunda askerî- diplomatik işlev göreceğini saptamak için kâhin olmak gerekmiyor.
Dolayısıyla da ABD hem bizzat kendisi için, hem de İsrail’in bir delilik yapıp tesislere “tedbirî” (!) biçimde saldırarak hır çıkartabileceği endişesiyle pimpirikleniyor.
***
ÖTE yandan, gerek yukarıdaki türden füzelere, gerekse de nükleer bombalara zaten çoktan sahip olan Kuzey Kore önceki gün aynı ABD’yi resmen savaşla tehdit etti.
Hattâ kızıl hanedanın son bücürü Kim Cong-un bu ülkedeki en yüksek organ olan Savunma Komisyonu aracılığıyla Birleşik Amerika’ya karşı bir atom saldırısı düzenlemek ve ona “en acı felaketleri tattırmak” ihtarını verdi.
Belki delidir, ne uydursa yeridir diyerek tehdidin içi kof ve atmasyon dozu yüksek bir şantaj olduğu düşünülebilir ama ben buradan itibaren şu esas noktaya gelmek istiyorum.
***
İŞTE bir yandan İran’ın uzay füzesi, diğer yandan Kuzey Kore’nin nükleer bombası ve beri yandan da sayılamayacak kadar çok terör, tedhiş, ayırımcılık gailesi falan…
İnsanın Soğuk Savaş dönemini bile mumla arayası ve hayırla yâd edesi geliyor!
Kabul, o vakitler tabii ki atom harbi endişesi hüküm sürüyordu… Ama hem Kremlin, hem de Beyaz Saray yöneticilerinin böyle bir çılgınlığa kalkışmadan önce bir değil bin defa düşünecek kadar sorumlu olduğuna inandığımız için belirli bir ruh güvenliğinde yaşıyorduk.
Yerel arbedelerin ve gerilimlerin son tahlilde iki süper devlet tarafından manipüle ve kontrol edildiğini bildiğimizden de bunların genel bir kaosa yol açmayacağından emindik.
Yani düdüklü tencere isterse fokur fokur kaynasın, SSCB’nin yahut ABD’nin emniyet supabını tam patlama raddesi öncesinde açacağı; her hâlükârda da diğer aktör veya aktörlerin gaz butonuna ve tencere supabına müdahale edemeyeceği konusunda kuşkumuz yoktu.
Ya şimdi?
***
ŞİMDİ sayısız düdüklü tencere kaynıyor ve rakibi kendiliğinden nakavt olduğu için 1989 sonrasında epey bir süre “tek tabanca” davranmış olan Washington’un mecali ne farklı emniyet supaplarına, ne yine farklı gaz butonlarına yetişmeye yetiyor.
İran füze atıyor, ABD hem kendisi, hem de İsrail maceraperestliği için pireleniyor.
Bücür Kim atom tehdidi savuruyor, bir yandan aynı ABD, diğer yandan Doğu Asya hop oturup, hop kalkıyor. Çin, Rusya, Hint, Pakistan, fişmekanistan zaten ayrı telden çalıyor.
Başka bir deyişle, Soğuk Savaş’ın eski statükosu, yeni statükosu henüz oluşmayan ve oluşup oluşmayacağı da meçhul olan bugünkü “sıcak barış” dönemine rahmet okutuyor.
O hâlde demek ki tarihin sonu monu gelmedi ve tarih hiç durmadan tekrar başlıyor.
hadiuluengin@taraf.com.tr
Yorum Yap