AB bize dert değilmiş… Cumhurbaşkanı önceki gün böyle kelâm buyurdu.

Tabii Erdoğan’ın bu meydan okuması, Fethullah Gülen Hocaefendi Camiası’na yakın gazeteci ve sanatçıların tutuklanmasına Brüksel’in vermiş olduğu tepkiden kaynaklandı.

Ben de o hemen otuz küsur yıl öncesini hatırladım.

***

ÇÜNKÜ 12 Eylül döneminde de durum aynen böyleydi.

Soğuk Savaş konjonktüründen dolayı o vakitler yarım ağızla olsa bile Avrupa Türkiye’deki insan hakları ihlâllerini bir nebze kınadığı an Ankara’da da derhal kıyamet kopardı.

Generallerden biri “işimize burnunuzu sokmayın” diye homurdanarak tepki verirdi.

Eh, dön baba dönelim, hacılara gidelim, heyhat ki işte tekrar aynı yere geldik…

***

BİZ tekrar aynı yere geldik ama dünya aynı yerde durmuyor. Değişti. Sonsuz değişti.

Köprülerin altından öylesine sular aktı ki, eski şemaların geçerliliği sıfıra indi.

Doğrudur, yukarıdaki Soğuk Savaş realpolitiği Batı’nın en pespaye diktatörlükleri, dolayısıyla 12 Eylül Cuntası’nı da sineye çekmesini gerektiriyordu. Ama artık öyle değil!

Zaten 1981 Brüksel’inin ünlü basın toplantısında o Cunta’yı sorguladı diye The Guardian temsilcisini resmen haşlayan bir General Haig de artık NATO Başkomutanı değil!

Aksine, aynı NATO bile şimdi hep demokrasi kıstaslarından yola çıktığını söylüyor.

Batı’nın cihet-i askeriyesi dahi artık böyleyken varın sivil AB’yi siz tahayyül edin…

Tabii ki Erdoğan’ın suyuna gitmeyecektir ve otoriter yönelişe dur ihtarı verecektir.

***

FAKAT siz umursamıyor ve “derdimiz değilsin” diye meydan mı okuyorsunuz…

Âlâ! Avrupa’nın canına minnet!

Zira bizim kendi kendimize gaz verdiğimizin tersine, Türkiye bulunmaz Hint kumaşı falan olmadığı içindir ki Türkiye aslında aynı Avrupa’nın nezdinde hiç mi hiç “dert” değil.

Daha doğrusu tek “derdini”, pişpirik, üstelik hileli pişpirik oynamasına rağmen hâlâ briç kulübüne üye olmak isteyen bir ülkenin kendisine askıntılıktan vazgeçmemesi oluşturuyor.

Oysa siz “derdimiz değilsin” demekle hem onu yukarıdaki yükten kurtarmış, hem de hileli pişpiriğe devam kararınızı açıkça itiraf ve beyan etmiş oluyorsunuz.

Sonrası Batı açısından çok daha kolay…

Hint kumaşı değilseniz bile yine de belirli bir öneminiz olduğu için tabii ki tamamen dışlanmazsınız ama dış kapının dış mandalı olarak durumunuz iniş ve çıkışlarla “idare edilir”.

Fakat hiçbir zaman demokrasi ve özgürlük camiasının gerçek mensubu olamazsınız.

***

BU satırlar yazarı yukarıdaki Soğuk Savaş nihayetinden beri hiç aralıksız Batı’yla, yani onun organik bağını oluşturduğu için AB’yle bütünleşmeyi sahiplendi ve sahipleniyor.

Züppelikten, hayranlıktan, dejenerelikten falan değil!

Çünkü o AB’yle o demokrasi arasında kopmaz bir bağ var ki, birinciden uzaklaştığınız ölçüde ikincisinden de uzaklaşır; ikinciye yaklaştığınız oranda ise birinciye yaklaşırsınız.

Nitekim de yaşanmakta olan şey budur! AKP iktidarının ilk dönemindeki demokrasi ve sivilleşme atılımları aynı iktidarın Brüksel’e uyum sağlamak hamleleriyle atbaşı gidiyordu.

Hâlbuki şimdi ters yönde, Erdoğan’ın otokratik ve tedricen diktatoryal bir yönetim kurmak çabaları onu “sen bizim derdimiz değilsin” diye “posta koymak” noktasına getirdi.

Zaten işte bu yüzdendir kendi bağnaz taraftarları dışındaki yegâne desteği, yine Batı ve demokrasi nefretinde onu bile yaya bırakan ve Hizmet Camiası’na yönelik operasyonları ayakta alkışlayan Odatv veKaranlık gibi en zavallı ve en ilkel ulusalcı organlarda buluyor.

Oysa AB bizim derdimizdir, zira özgürlük derdimizdir ve ebedi derdimiz kalacaktır!

hadiuluengin@taraf.com.tr