LÜMPEN proletarya teriminin mucidi Karl Marx ve Frederich Engels’dir.

Bilhassa da aynı Marx “Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i” adlı ünlü eserinde tarifi dört dörtlük bir çerçeveye oturtur.

Kerhane p...nden pavyon kabadayısına veya bul karayı al parayı üçkâğıtçısından panayır yankesicisine, toplumun en tortu, en marjinal ve en bıçkın katmanlarından çeşitli örnekler vererek bunları genel bir “lümpen” kelimesi altında toplar.

Yani mecazî ifade aşağı- yukarı Türkçedeki “ayak takımı” deyimine tekabül eder.

Yine Marksistlere göre de bu ipini kopartmışların en temel özelliğini siyasi bilinçten yoksun olmaları, dolayısıyla çoğu defa “sınıf düşmanlarının” safında yer almaları oluşturur.

Ve bugün Avrupa şimdiye dek hiç olmamış türden bir yeni lümpen proletarya doğurdu.

***

MÜSLÜMAN aidiyetten muhacirleri, özellikle de üçüncü kuşağı kastediyorum!

Son on yılın örnekleri saymakla bitmez ama şu kadarıyla yetineyim:

Mehdi Nemuşadlı ve Fransa doğumlu Cezayir kökenlinin IŞİD’de işkencecilik yapmasından başlayın veya Belçika vatandaşı ve Fas asıllı Fuat Belkasım’ın Brüksel mescitlerinden Irak’a “Cihatçı” göndermesine uzanın, hâlen İslam adına faaliyet gösteren cinayet örgütlerinin iskeletini, hatta bazen belkemiğini “Avrupalı” Müslümanlar oluşturuyor.

İnayetli devletin kendilerine bahşettiği asgari refahla yetinerek bu sistemi suiistimal eden; dolayısıyla, tıpkı anne ve babaları gibi hayatlarında hiçbir zaman çalışmak zahmetine katlanmayan; sözkonusu durumu da hep “ırkçılık ve ayırımcılık mağduruyuz”mazereti arkasına saklanarak açıklamaya çalışan; zira esrar satıcılığının, metro kapkaççılığının, reyon hırsızlığının kolaylığından vazgeçmeyen bu yeni tür lümpen proletarya bugün sırf o Avrupa’yı değil, İslam yaftalı teröre damar oluşturduğu için aslında bütün dünyayı haraca kesiyor.

***

SİYASETEN doğrucu riyakârlığa prim vermediğim ve çok uzun yıllar boyunca da durumu bizzat yerinde yaşadığım için yukarıdaki olgunun esas sorumluluğunu o ırkçılığa ve o ayırımcılığa yükleyecek değilim. İllâ suret-i haktan gözükmek gibi bir tasam yok.

Çünkü tabii ki bunlar var ama ancak ikincil kalıyorlar. İnatçı gerçeği tayin etmiyorlar.

Zira aynı Batı Avrupa temel yanlışı tam aksi noktada, yani liberal devletin ruhunu ve işleyişini Müslüman kökenli göçmenlere karşı laçka bir müsamahakârlığa vardırmakla yaptı.

***

EVET, ister eski sömürgeci olmanın utangaçlık kompleksidir deyin; ister aynı ırkçılık tehditlerine karşı içgüdüsel bir savunma refleksiyle açıklayın; isterseniz de İslam inancını taşıyanlar karşısında laisizmin en vazgeçilmez ilkelerini es geçmek olgusuna bağlayın...

Her halükârda o Avrupa Müslüman muhacirlerin şımarıklığına resmen boyun eğdi!

Göçmenlerin kendi ülkelerinde asla ve asla elde edemeyeceği türden “din ve vicdan özgürlüğü” (!) pratiklerini, ritüellerini, tarzlarını, hatta hukuklarını “meşru hak”(!) saydı.

Dolayısıyla ne İngiltere’deki Londonistan gökten zembille indi, ne de Paris’in, Brüksel’in, Köln’ün banliyölerinde hicap örtünmenin artık mecburiyete dönüşmesi bir çırpıda oldu.

Kokain kaçakçılığından Anvers’te kodese girmiş Mağribi delişmen hapiste aniden “irşada erip” (!) çıkışta Suriye’de “gâvur kellesi” kesmeye mi gidiyor?

Esas sorumlu, hoşgörünün çok ötesinde, utangaç, tavizkâr ve korkak yaklaşımlarla yeni ve uğursuz bir lümpen proletaryaya çanak tutmuş olan Batı Avrupa devletleridir!

***

BU uğursuzlar kendi sınıf düşmanlarının safında mı, yoksa karşısında mı yer alıyorlar?

Cevabı herkes kendi meşrebine göre versin ama her halükârda insani, dinî ve ahlaki değerlerin karşısında yer alıyorlar ki, bunu bilmek için illâ Marx okumak gerekmez...

hadiuluengin@taraf.com.tr