- 9.05.2014 00:00
İSTER âdet olmuş diyelim, ister ondalık fetişizmine yoralım, malûm, önemli olaylar onların 10., 50., 100. gibi yuvarlak rakamlı yıldönümlerinde özellikle gündeme gelirler.
Hele hele sözkonusu olay I. Cihan Harbi gibi insanlık tarihini gerçekten değiştirmiş bir viraja tekabül ediyorsa bundan kaçış mümkün değildir.
Aksi takdirde bir tarihten kaçış mevcuttur ki, nedenlerine daha sonra değineceğim.
***
NİTEKİM bu sene o I. Dünya Savaşı’nın 100. yıldönümünü idrak ediyoruz.
Dolayısıyla gerek Büyük Kıyamet’e bizzat katılmış eski Düvel-i Muazzama devletlerinde; gerekse de ta Laos’tan Senegal’e, bir bölüm ahalisi zoraki cepheye sürülmüş yine eski kolonyal ülkelerde Harbi Umumi bütün boyutlarıyla ve tekrar tekrar sorgulanıyor.
Araştırmalar, tartışmalar, konferanslar, seminerler, tefrikalar gırla gidiyor.
Gerçekte kaç kişi ölmüştür, kaç kişi sakat kalmıştır, kaç kişi firar etmiştir?
Askerlik şubesi evraklarına, koltuk değneği marangozlarına, erkân-ı harp idamlarına dek tüm arşivler pertavsızla taranıyor. Şimdiye kadar açığa çıkmamış noktalara da el atılıyor.
***
ZATEN Batı’da hangi kitapçı vitrinine baksanız konuya ilişkin bir cilde rastlıyorsunuz.
Yahut Céline’in, Jünger’in veya Remarque’nin fi tarihinde kaleme almış olduğu o kıyamet romanlarından birisinin yeni baskısıyla karşılaşıyorsunuz.
Gazeteler, radyolar, televizyonlar da özel program üstüne özel program yapıyorlar.
Üniversitelerden, vakıflardan, karargâhlardan ise hiç bahsetmeyelim...
Yüz yıl önceki her gelişme, her cephe, her taarruz haniyse gün be gün tartışılacağından onların takviminin neredeyse 2019’a kadar dolu olduğunu söylersek fazla abartmış olmayız.
Peki ya Türkiye?
***
DOĞRUSU, biraz amiyane tabirle nanay!
Toplumsal Tarih dergisi gibi zaten uluslararası planda da dört dörtlük bir süreli yayını veTarih Vakfı’yla Orient-Institut’ün nisan başı Bilgi Üniversitesi’nde ortaklaşa düzenlediğiCihan Harbi’ne Yeniden Bakmak temalı semineri hariç tutarsak, öyle aman aman bir etkinlikler dizisine rastlayamıyoruz.
Gerçi önümüzdeki ay ve yıllarda daha birkaç konferansın, tartışmanın, panelin, serginin düzenleneceği dair haberler gelmiyor değil... Ben de umuyorum.
Ama yine de diğer ülkelerde kıyaslandığımızda bunlar devede kulak kalıyor.
Yani açıkçası, I. Cihan Harbi’nin 100. yıldönümü Türkiye’de ne resmî, ne akademik, ne de popüler boyutta bir anma, anlama ve sorgulama seferberliğiyle başlıyor.
***
OYSA o harp bizim için öylesine önemliydi ki! Tarihimizi öylesine altüst ettik ki!
İttihatçı Enver 11 Ağustos 1914 günü “bir çocuğumuz oldu” yüzsüzlüğüyle İmparatorluğu kıyamet ateşine atıp 1 Kasım 1918 günü de pılıyı pırtıyı toplayarak zebani cehennemine kaçtığında artık Almanya, Rusya ve Avusturya- Macaristan’la birlikte kaderi tamamen ve baştan sona değişmiş dört ülkeden biri biz değil miydik?
Başka bir deyişle, savaşların anası olan I. Dünya Savaşı’nda belki herkesten fazla ve herkesten önce annesini kaybeden yetim biz olmadık mı?
Dolayısıyla, vefatın 100. yıldönümünde hastalık sürecini, komanın aşamalarını ve hekimin şarlatanlığını bugün enine boyuna sorgulamazsak bir daha ne zaman sorgulayacağız?
Bir asır daha bekler ve işi 2114’teki 200. yıldönümüne havale edersek o kadim anneyi rahmetle, o şarlatan hekimi de lanetle yazacak tarih şimdiki kadar yakın ve güncel olacak mı?
Olmayacağı için konuyu yarın bu tarih yazımı çerçevesinde tekrar ele alacağım.
hadiuluengin@taraf.com.tr
Yorum Yap