- 7.05.2014 00:00
TARİH değişkendir!
Bununla aynı tarihin zamana ve mekâna göre farklı okunmasını kastediyorum.
Yoksa tabii ki olaylar değişmez. Onlar nesneldir ve daima öyle kalırlar.
Bildik bir örnekle başlayalım.
***
TROÇKİ’lerin, Zinoviev’lerin, Kamenev’lerin 1917 İhtilali’ndeki en belli başlı kızıl liderlerden olduğu objektif bir vakıadır. Belgesi, zaptı, filmi falan vardır.
Oysa Stalin iktidarı tamamen gasp ettikten ve rakiplerini katlettikten sonra yazdırttığı Bolşevik Partisi Tarihi’nde hepsinin baştan beri hain, ajan, oportünist olduğunu ilan etti.
Bütün bir komünist kuşak da bunu böyle öğrendi ve doğruluğuna inandı.
Ardından Kruşçov 1956’daki 20. Kongre’debu resmî versiyonu biraz düzeltti ve 1938’de yayımlanmış kitabı piyasan çektirtti ama mazi yine de flu ve muallâk kaldı.
Sözkonusu eski tüfeklerin hakikaten temize çıkması ve günahlarından arınarak iade-i itibara kavuşması ancak Gorbaçov’la birlikte, ta seksenli yılların nihayetinde gerçekleşti.
Yani geçmiş olayların hep aynı kalmasına rağmen onların sunuluş, okunuş ve yorumlanış tarzı zamanda ve mekânda farklılaştı ki, işte bunun için tarih değişkendir diyoruz.
***
ÖTE yandan tarih aynı zamanda tesadüfîdir.
Bilinemez ve öngörülemez bir kaostur. Ne kuralı, ne kaidesi, ne de ilkesi vardır.
İster dinî ve metafizik anlamda olsun, ister zıt yöndeki Hegelci ve Marksçı maddi ve diyalektik bağlamda olsun, tarihin rotası, gayesi, hedefi, dolayısıyla da sonu monu yoktur.
Kabul, iradi müdahalelerle kısmen dönüştürülebilir. Pratikte de ispatlanmıştır.
Fakat sözkonusu dönüşümün kalıcı olacağına dair hiçbir garanti mevcut değildir.
Nitekim tekrar yukarıdaki örneğe gelelim:
***
MALÛM, tarihin son durağı olduğu ilan edilen sınıfsız toplum projesinde SSCB’nin geri dönülemez bir adım olduğu iddia edildi. Oysa fos çıktı.Yalan topu topu yetmiş yıl sürdü.
Ama tam aksi doğrultuda, bu defa Fukuyama’nın onun yıkılmasını yine tarihin sonu ilan eden kehaneti de aynı ölçüde hayal mahsulüydü. Tez hayatın pratiğinden şamar yedi.
Çünkü o tarih bütün önceden bilinebilirlik teorilerini çöpe atan ve sonsuz çetrefillik arz eden bir kaos güzergâhında kâh ilerliyor, kâh duraklıyor, kâh da geriliyor ki, zaten de sözkonusu hercümerçten hareket ederek lâfı yüz yıl öncesine getirmek istiyorum.
***
YÜZ yıl önce bugünlerde Avrupa, dünya ve biz en son sükûnet dönemini yaşıyorduk.
Üç aydan biraz daha az zaman geçsin, 28 Haziran 1914’te Sırp milliyetçisi Gavrilo PrincipAvusturya- Macaristan veliahttı François Ferdinand’ı katledecek ve 1 Ağustos’ta da Cihan Harbi patlayacak. Beylik sözü tekrarlarsak, tarihin seyri değişecek.
Peki de, savaş kaçınılmaz mıydı? Kıyamet mukadder bir sonuç muydu?
O âna dek insanlığın görmediği ölçekteki korkunç katliamı başlatan sorumlu kimdi?
***
1918’den beri yukarıdaki temel ve hayati sorulara hep farklı cevaplar verildi.
Artı, aradan geçen koca bir asra rağmen sözkonusu farklılıklar bugün yine sürüyor.
Oysa ne Sırp milliyetçisinin revolverinden çıkan mermi hedef şaşırdı, ne de Alman genelkurmayının Schilieffen taarruz planı yeniden yazıldı.
Yani başta belirttiğim gibi, nesnellik değişmedi ama tarih değişti ve hâlâ değişiyor
Kuralsız, ilkesiz ve rotasız tarihin, şimdi 100. yıldönümünü idrak ettiğimiz 1. Harp’e ilişkin bu değişkenliğini yine tesadüfîlik ve kaotiklik çerçevesinde cuma günü işleyeceğim.
hadiuluengin@taraf.com.tr
Yorum Yap