MISIRLI general salı günkü Le Monde’da yayımlanan özel demeci off the record kaydıyla vermiş olmalı ki, Fransız gazete kimliği anonim bir Amr ismiyle geçiştirmişti.

Her halükârda paşa hazretleri şıp demiş bizimkilerin ağzından düşmüş.

***

ÖYLE, çünkü “Müslüman Kardeşler’in elebaşılarını asacaksın, gerisini de zindana tıkacaksın... Bak o zaman ortalık nasıl süt liman kesilecek” diye kükreyen muhterem sanki 28 Şubat generallerinden birisidir!

Zaten komplo teorisyenliği, ordu megalomanlığı, laikçilik zaptiyeliği, Batı düşmanlığı falan derken Mısır’ın apoletlisi virgülü virgülüne Türkiye’deki ulusalcılar gibi konuşuyordu.

Artı, hem askerî müdahaleye karşı direnen İhvan yandaşlarının, hem de Suriyeli muhaliflerin parayla satın alındığını ve onlara düzenli maaş ödendiğini iddia ediyordu.

Ve değirmene su akıtanların en başına hangi ülkeyi koyuyordu, biliyor musunuz?

***

TÜRKİYE’yi!

İkinci Katar’ın ardından da tabii ki İsrail’i sayıyordu. ABD ise dördüncü geliyordu.

Yani sizin anlayacağınız, Mısır’daki darbenin bizzat aktörü olan şahıs “geri planda İsrail var” diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yüz seksen derece zıddına, aynı İsrail’in aslında Muhammed Mursi’nin arkasında yer aldığını söylüyordu.

***

EE, şimdi buna ne buyrulur?

Gezi Direnişi’nden beri zaten bin bir komplo teorisi uyduran ve bunların üstüne daha da balıklama atlayan iktidar sözcüleri yukarıdaki ithama ne cevap verecekler?

Kaldı ki Mısırlı generale ek olarak Şam’ı da, Tahran’ı da Ankara’yı zaten habire “Tel Aviv maşası” ve “Washington ajanı” olmakla suçluyorlar.

Üstelik, dün belirttiğim gibi, yine Mısır kökenli komünist Samir Amin’le aynı fasileden olan ve bizimulusalcılarla ortak kaba def-i hacet eyleyen bilumum Arabi “ilericiler” (!) de Türkiye’yi “Siyonizm ve emperyalizm işbirlikçisi” addediyorlar.

Dolayısıyla, ateş olmayan yerden duman çıkmaz diyerek böylesine kepazelikleri ciddiye mi alacağız?

Başbakan’ın “darbenin arkasında İsrail var, hem de ‘belgesi’ (!) mevcut” sözünü hedef şaşırtmak için kullandığına hükmedip yukarıdaki zırvaları gerçek mi addedeceğiz?

Tabii ki hayır!

***

HAYIR, zira her iki mantık da tümüyle yanlış, yanlış olduğu ölçüde de traji-komiktir!

Sözcüleri ister dindar, ister laik; ister sağcı, ister solcu; ister ilerici, ister gerici olsun, bütün Müslüman Âlemde her derde deva bir dayak oğlanına dönüştürülen şu ebedi ve ezeli İsrail suçlaması aslında hem muazzam bir aczin, hem de dehşet bir nefretin tezahürüdür.

Çünkü Siyonist devletin saldırgan siyasetlerini eleştirmek bir şeydir, dağ başında kuş uçsa bunu Davudi yıldızlı ülkeden ve genel olarak Yahudilerden bilmek bambaşka bir şeydir.

***

OYSA her başarısızlığının, her yenilgisinin, her toslamasının sorumluluğunu mutlaka bir ötekindearayan şu habis beyin uru, hem anti-semit dürtüler bilinçaltına kök saldığından, hem de daima işin kolayına kaçtığından o ötekini en kaba biçimiyle Çıfıt’ta, en kalleş tanımıyla “Sabetayist”te (!), en terbiyeli şekliyle de hep İsrail’de keşfediyor.

 
Zaten tamamen zıt sonuca varmalarına rağmen Başbakan Erdoğan ve General Amr’ın tamamen aynı sebepte buluşmaları bu inanılmaz gayrı mantıkiliği bir defa teşhir ediyor.

Ne diyeyim? Düşünce sistematiği olarak Allah iki kesime de akıl fikir ihsan eylesin!

hadiuluengin@taraf.com.tr