- 21.06.2013 00:00
BUNALDIK! Şimdi bir nebze soluklanalım.
Dolayısıyla bugün çok fazla ciddi olmayacağım.
Baştan beri Batılı karakter taşıdığında ısrar ettiğim ve daha ziyade Fransa’daki 1968 Mayısı’na benzettiğim Gezi Parkı olaylarını biraz “hafifmeşrep” biçimde işlemek istiyorum.
***
MALÛM, yeni slogan “Bu daha başlangıç / Mücadeleye devam” olarak şekillendi.
Bizde yeni ama aslında eskidir! Artı, yaratıcı falan değil motamo tercümedir!
En az kırk beş sene öncesine uzanır ve milâdını yine Fransa’daki 68 Mayıs’ı oluşturur.
Çok hançere yırtmışlığım var oradan biliyorum, “Ce n’est qu’un début / Continuons le combat”şeklindeki orijinalini haykırırken de bazı heceleri bilhassa vurgulamak gerekir.
***
YANILMIYORSAM şiarın mucidi ilk isyan fitilini ateşleyen ve “22 Mart Hareketi” diye bilinen öğrenci kolektifi olmuştu. Anti-otorite söylemi liberter bir içerik yansıtıyordu.
Kulakları çınlasın, olayların gelişme sürecinde de grubun liderliğini Daniel Cohn-Bendit, nâm-ı diğer “Kızıl Dany” üstlendi.
Ve slogan muazzam tuttu! O gün bugündür hâlâ dil pelesengi edilir ve ediliyor.
Gerçi doğru, Mayıs’ı “maceraperestlik” olarak niteleyen Fransız Komünist Partisi sözleri “Bu daha başlangıç / Mücadeleye partiyle devam” şeklinde değiştirmeye çalışmıştı.
Lâkin kader, işte o pek böbürlü ve pek hödük partinin kendi gitti, ismi kaldı yadigâr!
Her hâlükârda şiar Fransızca konuşan bütün ülkelerde evrensellik kazandı ve de artık hangi siyasi görüşü ifade ederse etsin, bütün protestoların vazgeçilmez düsturuna dönüştü.
***
GARİP gelecek ama büyük şehirlerimizin hâli vakti yerinde mahallerinden yükselen tencere- tava sesi de aslında yine Fransız âdetidir! Özellikle de Gaskonya bölgesine özgüdür.
Fakat şamata, patırtı, hengâme anlamlarındaki “charivari” kelimesiyle ifade edilen bu âdet 1968 Mayısı’ndan çok daha eskilere, en geç ihtimalle tâ 14. yüzyıla uzanır.
***
ŞÖYLE ki, eğer ihtiyar bir adam yaşına, başına ve prostatına bakmadan genç bir tazeyle başgöz oluyorsa; yahut dul kalmış birisi daha mezar toprağı kurumadan başkasıyla evleniyorsa, bunu onaylamayan ahali köyde, kasabada, kilise önünde, düğün yolunda, gerdek kapısında falan, bilumum mutfak edevatı birbirine vurarak hiç durmadan kıyamet koparır.
Kurtulabilmenin şartı da iki tür ceza ödemekten geçer.
Bir; ahaliye çil frank dağıtacak veya hiç olmazsa herkese içki ısmarlayacaksınız.
İki; “eşeğe bineceksiniz”! Yani gelin merkebin semerinde doğru yöne otururken ters istikamete yerleşen damat kuyruğu eline alacak ve çift bu şekilde resm-i geçit yapacak.
Yok, cezaya yanaşmadılar... O takdirde “charivari” şamata sürer gider ve eşeğe onların tasviri şahıslar bindirilir ki, karının da, kocanın da insan içine çıkacak yüzü kalmaz!
***
İŞTE gördünüz, Batılı, bilhassa da Fransevî karakter taşıdığını ısrarla vurguladığım Gezi Direnişi’nde ve uzantılarında en az yukarıdaki iki olgu bu saptamamı doğruluyor.
Hatta yerim kalsaydı, pantomim dâhisi Marcel Marceau’dan yola çıkarak bunlara üçüncü bir unsur olarak da “duran adam” protestosunun yine Fransız yönünü ekleyecektim.
Ama böyle bir tesbit yapıyorum diye sakın yanılmayın! Yine havada uçuşan komplo teorisine itibar ettiğim ve Taksim’de “yaban parmağı” (!) keşfettiğim sanılmasın. Asla!
Başta dediğim gibi, bunaltıdan bir nebze soluklanabilmek için bugün işi biraz hafife almak istedim ki, şiar ve tencere- tava istediği kadar Fransız kökenli olsun, hareketin sonsuz y-e-r-l-i özünü ve o komplo teorilerinin sonsuz sefaletini yarın tekrar ciddiye alacağım.
hadiuluengin@taraf.com.tr
Yorum Yap