- 26.04.2013 00:00
ERTUĞRUL Özkök dünkü yazısında üzerinde durulması gereken bir konuya değindi
İyice anlaşılsın diye de iki defa tekrarladığını söyleyerek de şu cümleyi kullandı:
“Bizler kaybetmemiş olduğumuz bir savaşın mağlubu durumuna düşürülmemeliyiz.”
Özkök bu uyarıyı yapmak ihtiyacını da PKK çevrelerinin “işte TSK’nın bileğini büktük ve o sayede masaya oturuyoruz” diye övünmesinden dolayı hissettiğini belirtiyordu.
Oysa kendi görüşüne göre barış sürecini “zamanın ruhu”nun hazırladığını yazdı.
***
EVET doğru, “bizler” (!), yani TSK savaşı kaybetmedi!
Dolayısıyla tabii ki mağlup duruma da düşürülmemeliyiz.
Fakat bir de madalyonun öteki yanı var!
***
O da şu ki, “bizler” (!), yani yine TSK savaşı kazanmadı ki!
Dolayısıyla, tamam mağlup durumda değiliz ama galip durumda da değiliz!
Bin bir mazeret uydurup ve bin bir dereden su getirip aksini söylemek yalancılık olur.
PKK’nın “yendik, bitirdik, bezdirdik” böbürlenmeleriyle aynı kapıya çıkar.
Zaten ancak ulusalcıların hamaset egosunu gıdıklar. Dürüst olan kimse de inanmaz.
Zira ortada satranç türü bir pat, bir beraberlik var ki, ne yenen, ne de yenilen mevcut!
***
SONUÇ sonsuz normaldir! Gocunmanın, kızmanın, suçlamanın da hiç âlemi yoktur!
Çünkü TSK da, PKK da askerî açıdan kendi görevlerini ifa ettiler ve etmişlerdir.
Zaten o PKK’nın yine askerî açıdan “zafer”e ulaşması hayal bile değildi.
Fakat TSK’nın da “işi bitirmesi” şu 21. yüzyıl başında tabii ki yine mümkün değildi!
İrlanda’dan Afganistan’a, Bask’tan Suriye’ye sayısız örneklerini gördük ve görüyoruz.
Nizami orduların gayrı nizami savaşlardan muzaffer çıkması mucize gerektiriyor.
Nitekim bunların hepsinde yine pat yaşandı. Sürüncemede kalanlarda da yaşanacak.
Dolayısıyla, evet Özkök’ün dediği gibi “kaybetmemiş olduğumuz bir savaşın mağlubu durumuna düşürülmemeliyiz”. Amenna!
Ama hâlâ ve hâlâ burnumuzdan kıl aldırmayıp “kazanmamış olduğumuz bir savaşın galibi gibi de davranmamalıyız ki”, soyut barış temennisi somut bir gerçeğe dönüşebilsin.
***
BURADA karşımıza şu son derece ciddi soru çıkıyor.
Mademki Prusyalı General Clausewitz’in ünlü teorisine göre “savaş siyasetin şiddet boyutlu uzantısıdır” ve mademki barış tekrar geldiğinde yeni siyaseti savaşın sonucu tayin edecektir, peki o sonuçta galip ve mağlup olmadığına göre hangi kıstaslar devreye girecektir?
Tek bir cevabı olabilir:
Savaşın sonucunu değil, savaşın sebebini belirleyen kıstaslar!
***
DURMADAN tekrara gerek yok, Kürt sorunuyla eklemleşmiş olan PKK bir sebep değil o sorunun varlığından kaynaklanan bir sonuçtur. En baştan böyleydi ve hâlâ böyledir.
Bu takdirde onun yürüttüğü ve ne galip geldiği, ne mağlup olduğu savaşın barışı da ancak ve ancak sebebi ortadan kaldırmak iradesiyle gerçekleşebilir.
Ve şimdiye kadar o iradeyi daima reddetmiş; böylelikle de PKK’ların doğmasına, üremesine ve türemesine çanak tutmuş olan taraf eski statüko ideolojisinin ta kendisidir.
Dolayısıyla da, velev ki “kaybetmemiş olduğu savaşın mağlubu olmasın”, kurumsal süreklilik ilkesinden ötürü sözkonusu ideolojinin organizmasını devralan devlet pat bir beraberlikle biten şu kahredici savaşın sebeplerini ortadan kaldırmakla yükümlüdür.
Üstelik ne galibi, ne de mağlubu olan savaşların barışı tarihe daha kalıcı yazılıyorlar.
hadiuluengin@taraf.com.tr
Yorum Yap