- 9.03.2013 00:00
ERKEN, hayli erken, gözümün çapağıyla perdeyi araladım.
Hafiften hafife güneş huzmesi seziliyordu. Aydınlık bir sabahın doğacağını ümit ettim.
Zaten de yarın martın 9’u değil mi? Muhtemelen Rumeli kökenli söz aklıma geldi.
“Baktın martın dokuzu, sal çayıra öküzü”
***
HAYIR, hatırlatmanın âlemi yok tabii ki farkındayım.
Müsaade buyurun da yukarıdaki martla Rumî takvimin kastedildiğini ve aslında daha on üç gün geçmesini beklemek gerekeceğini bilecek kadar mürekkep yalamışlığım olsun.
Artı, Berd-el Acûz, yani Kocakarı Soğuklarının da eli kulağında olduğunu biliyorum.
Sonra “Kork Abrulun beşinden, öküzü ayırır eşinden” var ki, nisana da güvenilmez.
Olsun. Şubatın 20’sinde bir, 27’sinde iki ve çarşamba üç derken işte cemreler düştü.
Dolayısıyla, Tevfik Fikret gibi “bahar gelmeyecek mi” diye yakınmak yerine bugün kasten iyimser olmak ve o baharın geleceğine dair emareleri ön plana çıkartmak istiyorum.
Üstelik kombinin gaz faturasını ödemekten iflahım kesildi. Gelse de biraz ferahlasak.
İşte böyle... İlk kahveyi pişirdim ve ilk tütünü nefesledim ki, yukarıdaki iyimserliği kamçılar diye CD’yeSchumann’ın Bahar Senfonisi’ni koydum. Andante’yle başladı.
***
LÂF aramızda, henüz flütler Larghetto’ya bile geçmemişti ki şu meseleye takıldım.
Mevsimleri kıstas alan köylü kültürü her ülkede her aya ilişkin sözler, tekerlemeler, meseller falan üretmiştir ama sanki marta dair olanları daha bir fazlaymış gibime geliyor.
En azından Türkçe için konuşuyorum. İlk hatırladıklarımı da hemen sayayım:
***
“MART martladı, tavuk yumurtladı”... “Mart çıkmadıkça dert çıkmaz”...
“Mart ayı, dert ayı”... “Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır”...
“Martta tezek kuruya, nisanda seller yürüye”...
“Mart yağar nisan övünür, nisan yağar insan övünür”... Vs. vs...
***
TABİİ, toprak adamlarının tecrübe ve gözlemlerinden süzülen yukarıdaki ifadelere bir de “Mart kedisi”, “Mart azgını”, “Mart turşusu” gibi deyimleri eklemek gerekiyor.
Dolayısıyla, yılın üçüncü ayına ilişkin vurgulamaların diğerlerinden daha fazla olduğunu tahmin ederken pek yanıldığımı sanmıyorum.
Zahir bunun gerekçesini de martın bir geçiş mevsimine, özellikle de kıştan bahara geçiş dilimine tekabül etmesinde aramak gerekiyor. Zaten de Güneş dönencesine denk geliyor.
Açıklama belki çok klasik olacak ama tabiatın tekrar fışkırmaya başladığı dönem insan hayatı için de yenilenme müjdelediğinden mart ayı sözlü kültürde diğerlerini yaya bırakıyor.
Sonra, Bahar Senfonisi artık Scherzo’ya giriyordu ki birden şu soru da aklımı çeldi.
***
HİÇ de Türkçe olmayan bu mart sözü lisanımıza nasıl ve nereden girdi?
“Martis”, “Maurs”, “Mawort” falan, acaba biz de Roma savaş tanrısından mı aldık?
Yoksa “ex oriente lux” mü?
Yani ışık doğudan gelir hesabı ve tam zıt bir yönden, George Dumezil’in Efsane ve Destankitabında anlattığı gibi Hint fırtına ilâhı “Maruts”un tanımından mı dilimize geçti?
***
HİÇBİR fikrim yok! Bu yazıyı yetiştirmem lâzım, şimdi araştıracak zamanım da yok!
Zaten de Robert Schumann’ın Bahar Senfonisi Finale’yle bitti.
Üstelik tekrar dışarı baktım, deminki güneşten eser kalmamış. Yine kış havası sürüyor.
Neyse, işte “Mart içeri, pire dışarı” ya, eminim bahar eninde sonunda gelecek.
hadiuluengin@taraf.com.tr
Yorum Yap