Yeni Kürt planı

  • 3.04.2012 00:00

Hükümetin Kürt sorununda izleyeceği açıklanan “yeni” stratejisi, bir çok açıdan kafa karıştırıcı oldu. İzlenecek yolun duyurulma biçimi de, ardından yetkili ağızlardan gelen açıklamalar da, yapılmak istenenin anlaşılmasını kolaylaştırıcı değildi. Gerçekten, kimi kalemlerden gelen yorumlarda ileri sürüldüğü gibi bir “nabız yoklama”yla mı karşı karşıyayız? Ya da, iktidar içi tartışmalarda bir uzlaşı girişimi mi söz konusu? Bunları kestirmek zor. Ancak, ortada Başbakan’ın da teyit ettiği yeni bir yönelim olduğu fark ediliyor. Bunu ciddiye almak gerekir.

Konu üzerine önemli çalışmalar yapan, hükümeti ısrarla müzakere politikasına davet eden etkin yazarlardan bir kısmının ilk tepkisi, açıklanan stratejinin güvenlikçi, çatışmacı tutumun bir devamı olduğu ve çözümsüzlük ima ettiği yönünde oldu. Deyim yerindeyse çizip attılar edilen sözleri. Görebildiğim kadarıyla, bu cepheden söz alanlar arasında bir Mahmut Övür açık destek verdi, bir deMithat Sancar güvenlikçi anlayışın ağır sakıncalarını anlattığı yazısının önemli pasajında, açıklanan politikaların “ölüm patikasından hayat yoluna geçişte” imkânlar da barındırabileceğine işaret etti.

Doğrusunu isterseniz, PKK ve Öcalan’ı doğrudan müzakere dışı tutan her yönelimi “güvenlikçi”olarak nitelemenin ne kadar doğru olduğu bence de kuşkulu. Daha da öte; Kürt sorununa ilişkin politikaları, “güvenlikçi” ve “müzakereci” olarak birbirlerinden keskin biçimde ayrılan alternatifler olarak tanımlamak ne kadar gerçekçi? Yakın tarihe baktığımız zaman, bu tür tanımlamaları doğrulayan “saf” politikaların işlerliğinin pek olmadığı gözüküyor. Müzakere ve şiddetin her iki tarafça da iç içe kullanıldığına tanık oluyoruz.

Bunun sebebi sanırım, mevcut dengeler içinde her iki tarafın da esneme limitleri arasında kapatılamaz bir boşluk olması. Oslo müzakereleri öyle anlaşılıyor ki, tarafların karşılıklı limitlerini anlamaları ve yeni bir güç dengesi oluşmadan barışın sağlanamayacağına inanmaları yüzünden çöktü. PKK örgütsel varlığının güvenceye alınması ve coğrafi iktidar talebinden geriye düşmeyeceğini; hükümet de bunu karşılayamayacağını açıkça belli etti ve silahlar yeni bir denge için yeniden sahneye sürüldü.

Barışı özleyen insanlar, hem devleti hem de PKK’yı şiddet üzerinden ne kadar eleştirirlerse eleştirsinler ne yazık ki sonuç alamıyorlar. Şiddet eleştirisi yetmiyor, bunun için tarafların razı olacağı siyasi anlaşmaya giden somut bir yol üretmek gerekiyor. Bu da, meşru siyaset alanının genişletilmesinden başka bir şey olamaz gibi gözüküyor.

Bu açıdan bakıldığında, hükümetin PKK’nın “siyasi uzantısı” olarak nitelediği BDP’yi muhatap alacağını açıklaması, sorunu parlamento zeminine, toplumun göreceği bir ışık altına ve muhalif politik aktörlerin de müdahil olabileceği sahaya taşıması, desteklenmeyecek bir yönelim değildir. Bu eğer hakkıyla yapılabilirse, Kürt siyasetinin tüm aktörleri şiddet olmaksızın siyaseten ne kadar etkin olabileceklerini tecrübe edeceklerdir. Meşru siyaset alanında tatmin edici bir temsil ve etkileme yeteneğiyle tanıştıkları oranda, şiddet anlamını ve savunulabilirliğini kaybedecektir. Bunun karşılıklı bir süreç olması beklenir. Bir yandan meşru siyaset araçlarına olan güvenleri artarken diğer yandan toplumun kendi dışlarında kalan kesiminin de gözünde meşruiyet kazanacaklardır. Kendileri dönüştükçe, toplumun algısını da dönüştürecekler ve işte o zaman, silahla sağlanamayan “barış limitleri”nin karşılıklı biçimde yeniden oluşma imkânı doğacaktır.

Bu elbette hiç kolay bir yol değildir. Sabır ve sağduyu gerektirir.

Hükümete açıkçası çok ciddi bir sorumluluk yüklüyor bu politika. Bir yandan BDP’yi meşru siyasi temsilci olarak politik muhatap ilan ederken, öte yandan “PKK’yı terörist ilan et” basıncı yapmak tutarlı olmaz. Nitekim bu dilin terk edileceğinin kimi işaretleri var. Ayrıca, Sancar’ın da yazısında saydığı sayısız kereler dile getirilen demokratik düzenlemelerin yapılması, TMK’nın yumuşatılması, tutuklulukların sona erdirilmesi ve yasal siyaset alanının güçlendirilmesi gerekir.

BDP’nin de kuşkusuz bugüne kadar izlediği yöntemleri gözden geçirmesi gerekiyor. Kürt siyasetinin seçilmişleri, sadece Kürt seçmenlerle konuşan bir dile kendilerini mahkûm etmemeli. Bütün Türkiye’ye seslenmeliler. AKP’yi, Kürt varlığının, özgürlüklerin baş düşmanı gösteren politik dil, çözüm dili değildir. Politik rekabet kadar, uzlaşma ve işbirliği esnekliğini taşıyan bir üslup inşa edilmelidir.

Bunların karşılıklı olarak yapılabilmesi için kanın durması gerekir. Ancak, ne yazık ki bu bir günde olacak iş değildir. Operasyonlar da, asker ölümleri de muhtemelen olacaktır. Bu şartlarda da sabır ve sağduyu dili inatla muhafaza edilmelidir.

Sonuçta, hükümet (oldukça tuhaf biçimde) kamuoyuna duyurduğu bu planda, PKK ve Öcalan’ı oyunun dışında görmüyor. BDP’yi muhatap alacağını açıklaması bu anlama gelir. Sadece müzakere adresini değiştiriyor. Yaşanan Oslo tecrübesi ve ardından gelen savaş, görüşmelerin basına sızdırılması ve nihayet MİT müsteşarından hesap sorma girişimi düşünüldüğünde bu yönelim çok anlaşılır olmaktadır. Eğer bu söylediklerim iyimser bir yanılma ise ve iktidar politikaları BDP’yi PKK’dan kopartma hayallerine abanacaksa, çökmeye mahkûmdur.

Bu planın işlemesi için uyarıcı olmak yerine, “güvenlikçi” ilan edilmesi erken bir karşı çıkış gibi gözüküyor.

Bırakalım, “müzakereciliğin” çöktüğünü başkaları söylesin.

Söylüyorlar da zaten.


ozaltinli@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums