Türk- Kürt ittifakı

  • 16.01.2013 00:00

 On yıllık AKP iktidarı, bu ülkenin insanlarına hiçbir şey anlatmadıysa, Türklerin kendi Kürtleriyle yürüttüğü haksız kavganın kendilerine ne kadar ağır bir maliyeti olduğunu anlatmış olmalıdır.

Açayım: Soğuk Savaş boyunca keskin hatlarla bölünmüş dünya siyasetinde, Batı’nın sınır karakolu olmaktan ileri gidememiş bu ülkenin dış politika refleksleri Ortadoğu’ya kör kalmıştı. Kokmayalım bulaşmayalım, Yunanistan’la çelişkilerimizde Batı’ya şantaj yapalım, Sovyet tehdidinin rantını yiyelim; yılların dış politikasını böyle özetleyebiliriz.

Türkiye ilk kez AKP döneminde, önüne açılan yeni imkânlarla ve köklü bir dış politika yenilenmesiyle tanıştı. Sovyet Bloku’nun çöküşü ve İkiz Kuleler’in yıkılması, dünya enerji rezervinin merkezi Ortadoğu’da siyasal haritanın yeniden çizilmesini gündeme getirdi. Türkiye, içinde yer aldığı bu coğrafyada, Batı’nın müttefiki Müslüman ülke kimliğiyle benzersiz bir rolü kucağında buldu. İçeride İslamcıları ezen, Kürtleri yok sayan, sıkıştığında parlamentoyu devre dışı bırakan otoriter devletle Batı’nın desteğini buluşturan geleneksel politika artık miadını doldurmuştu. Bunu anlayamayanlar şimdi Silivri’de...

AKP toplumsal desteği arkasında bulduğu ilk günden itibaren can havliyle Batı’ya koştu.  Bu çizgi, içeride yaşanan “meşruiyet eksikliğine” karşı dünya güçleriyle ittifak arayışının sonucu olduğu kadar, temsil ettiği yükselen sınıfların dünyaya açılma talebinin de bir gereğiydi. Elindeki büyük imkân ise, Ortadoğu’nun Müslüman halklarına seslenebilme kapasitesiydi. “Medeniyetler arası gerilim”in bu “altın köprü”ye duyduğu ihtiyacı AKP kurmaylarının doğru okuduğundan şüphe duymamız için bir neden yok.

AKP, Batı’nın beklentilerini ciddiye alarak ama teslim olmadan bölgenin Müslüman halklarının taleplerine sahip çıkarak Türkiye’nin etki alanını genişletmeye yöneldi.

Sıfır sorun politikası “Arap Baharı”na çarptı. Hükümet özellikle Suriye kriziyle birlikte Irak yönetimi, Esed rejimi ve İran’la karşı karşıya geldi. Öte yandan İsrail’le çatışıyor. Bu politikalarda kimi savrulmalar, doz aşımları, tökezlemeler eleştiriliyor. Bu eleştiriler dikkate değer. Fakat bunlar, hükümetin dış politikasının kategorik olarak reddedilmesini haklı çıkartmaz. AKP’yi bir cümlesinde“emperyalizmin taşeronu” olmakla, diğer cümlesinde “Batı ekseninden kopan maceracılık”la suçlayan, ne dediği belli olmayan ulusalcı mızmızlanmaları geçiniz. O cephenin, içeriye dönük ucuz demagojiden ileri giden bir malzemesi yok. Türkiye’ye hiçbir şey söylemiyorlar.

AKP ise yürüdüğü zorlu yolda Kürt savaşının maliyetini görmüş olmalı. Değiştirmeye koyulduğu eski rejimin kucağına bıraktığı bu anlamsız savaş, AKP’nin bütün Ortadoğu politikasıyla derinden çelişiyor. Hamas’la, Müslüman Kardeşler’le ittifaklar arayan, Ortadoğu labirentlerinde bin bir dengeyi gözetmek zorunda olan, öte yandan Irak Kürtleriyle güç birliği yapabilen Türkiye’nin kendi Kürtleriyle olan sorunlarını çözememiş olmasının hiçbir rasyoneli yok. Üstelik otoriter rejimlerin yıkılmaya başladığı bu bölgede Kürtlerin milli taleplerinin daha fazla bastırılamayacağı da iyice görülüyor.


Bugünün dünyasında Türkiye’nin rasyonel politikası bir Türk-Kürt ittifakı oluşturmaktır.
 Bugün üzerine konuştuğumuz “çözüm süreci”ni sadece ülkenin şiddet kamburundan kurtulması olarak okumak dar görüşlülük olur. Şu anda sorunu konuşurken, tarafların 30 yıllık savaş içinde inşa edilmiş propaganda dilinin içinden seslenmeleri bizi yanıltmasın. Ne AKP Kürtlerin doğal haklarına gözünü dikmiş şoven bir harekettir, ne de PKK gözünü kan bürümüş terörist bir örgüt. Bunlar savaş dilinin reel siyasete bıraktığı geçici miraslardır. Her iki aktör de Ortadoğu’nun büyük toplumlarının iddialı siyasi temsilcileridir. Bir savaş örgütü olarak doğan PKK’ya yönelik şiddet ve totalitarizm eleştirilerinin haklılığı bu gerçeği değiştirmez. Irak Kürtlerinin lideri Barzani parti kongresine davet edilecek kadar yakın bir dostken, silahı bırakmış bir Öcalan’ın “terörist” kimliğiyle tanımlanması hiçbir siyasi aklın rasyonel sayacağı iş değildir. Zor ve zaman isteyen bir sorundur; ama bu dil, bu algı değişecektir.

Öcalan, bağımsız kavruk bir Kürt devletinin peşinde olmadığını, Kürtlerin kaderini Türklerle birleştirmenin yolunu zorladığını uzun zamandır deklare ediyor. Öyle gözüküyor ki Öcalan, büyük oyunun; Türk- Kürt ittifakının siyasetçisi olmayı seçiyor. Erdoğan ise Ortadoğu’nun etkin oyuncusu olmanın değerini zaten çok iyi biliyor.

Kürtlerin haklı taleplerinin daha fazla görmezden gelinemeyeceği koşullarda, çatışma değil ittifak yolunun seçilmesinden daha makul ne olabilir?

İşin zorluğu da zaten burada. Süreci bozguna uğratmak için paçayı sıvamış güçleri hayal etmek bile ürkütücü.

Bir iç barıştan söz etmiyoruz sadece.

Ortadoğu’da güçler yeniden dizilirken kaderimizi etkileyecek büyük bir ittifak potansiyelinden konuşuyoruz.


ozaltinli@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums