Osman Sakalsız

  • 9.01.2013 00:00

 

Osman Sakalsız

Osman Sakalsız’ı pazar gecesi, 66 yaşında kaybettik.

O’nu Taraf okurları ne kadarı tanır bilmiyorum. Memleketimin hüzünlü hikâyesi biraz da burada zaten. “Büyük değişim” için yollara düşen, ezilip geçen bir kuşağın, şimdi Türkiye değişirken içinde değil unutulan kıyılarında kalmış olması...

Osman Sakalsız, Behice Boran’ın önderliğinde yürüyen TİP hareketinin üçüncü (ya da ikinci) adamıydı dersem, çok az şey söylemiş olurum onun hakkında. O’nun partinin neresinde durduğu, anısı içinde beni en az ilgilendiren şey. Kimin hakkında yazdığımı bilmeniz için veriyorum bu referansı.

İnsanın kişisel hikâyesinin merkezine yerleşen kutup yıldızları vardır. Bizi elimizden tutup hayatın içine çeken. Yeni dünyalarla tanıştıran. “Anlam burada” diyen. Aklıyla, inancıyla gelip bizi fetheden. Bizim kuşakta vardı bu yıldızlar. Yıldızsız yapamayanlardandık.

Sakalsız’ı, ben 13, o 22 yaşındayken tanıdım. Abimin solcu arkadaşıydı. Genç Umur (Coşkun), Taner Tuncel, Ayı Atilla (Arsoy), Nurettin Pirim eve gelir, koltuklara çöker, annemin işten zaman bulup misafirler için yaptığı yemekleri on dakikada siler süpürür ve “bilinmeyen bir dilden” konuşmaya başlarlardı. Saatlerce.

Osman Sakalsız, Aybar efsanesinin tasfiye edildiği ve cuntacı solculukla yolların ayrıldığı yıllarda parlayan genç bir komünistti. TİP’i Behice Boran önderliğinde bolşevize eden çekirdek kadroda yer alıyordu. 4. Büyük Kongre sonrasında partinin Merkez Yürütme Kurulu’nda görev aldığında henüz 24 yaşındaydı. 12 Mart’ta yargılandı 15 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Af çıktıktan sonra 1975’te Boran’la birlikte ikinci dönem TİP’i oluşturan kadronun içinde bulundu ve Ankara il başkanlığını üstlendi. Sakalsız’ın “evimizdeki yabancı” olmaktan çıkıp, sözlerinin “anlaşılır” olması bu yıllara rastlar.

Bir mahalle dolusu liseli gençtik. Parti salonuna doluşur, onun, ucunu torna tezgâhına kaptırdığı işaret parmağını masanın üstüne tık tık vura vura verdiği “seminerleri” dinlerdik. “Sosyalizm”“MDD”,“parti disiplini”“barışçı geçiş”...

Kimileri itiraz edecektir biliyorum; fakat bence 70’li yıllar bu ülkenin en politize ve bir o kadar da karanlık yıllarıdır. Şiddetin ve “eylemin” yüceltildiği, entelektüel bilginin küçümsendiği, “devrimci romantizmin” giderek lümpenliğe, kirli bir teröre evrildiği, paramiliter devlet gücünün ortalığı kana buladığı pis bir dönemdir bu. Bu kadro, o pis yıllardan lekesiz çıkmayı başardı kanımca.

Evet, artık onların umut bağladığı ideolojinin bugünün dünyasına anlattığı bir şey yok. Demokrasi ve insan haklarının “burjuva” değerler sayıldığı, totaliter rejimlerin “işçi sınıfının şanlı iktidarı”olarak alkışlandığı soğuk savaş komünizmi çöktü. Ardında tutunulabilecek hiçbir düşünsel miras bırakmadı.

Fakat bu majör hikâye yine de minör hikâyelerin değerini azaltmıyor. İnsan hayatı kopuşlar kadar devamlılıkları da, reddiyelerle birlikte vefayı da içinde taşıyor. Ben, kendi kişisel dünyama Sakalsız’ı o ideolojinin taşıyıcısı kimliğiyle yerleştirmiyorum. O bir dönemdi. Ardında sayısız kişisel hikâyeler bırakarak çöktü. Ben o kişisel hikâyeye gözümü dikiyorum. Orada, haksız bulduğu bir dünyanın değişmesi için şehvetle siyaset yapan, tevazula iddiayı şaşılacak bir doğallıkla birleştiren, analitik zekâsıyla insanı çarpan, sıradan bir işçi çocuğunun yükselişini ve parçalanışını görüyorum. Elini hiç şiddete atmamış, atmak isteyenlere izin vermemiş, sonunda devletin acımasız şiddetiyle yerinden yurdundan edilmiş bir mazlumun bende bıraktığı izleri şükranla anıyorum. Bu gün, o ideolojiyi eleştiriyor olmam, biliyorum ki onun da sayesindedir. Ondan, “onlardan” aldıklarım olmasaydı, onları “aşmam” da sözkonusu olamazdı. Tabii “aşmak” ne demekse.

Bu tarihin ezdiği, dışladığı sayısız mazlumlardan hiç de daha demokrat bir gelenekten gelmeyenlerin başını kaldırdığı, bu yabancılaşmış, ahlaksız düzene dur dediği zamanlardan geçiyoruz. Mazlumların bir kısmı yeni dünyaya ağır aksak ayak uydurup bu ülkede bütün taşları yerinden oynatırken, bir kısmının da payına yenilmek düştü. Kanlı pazarlardan demokratik dönüşümü üstlenmeye doğru yollar açılabilirken, o pazarların mağdurları yollarını kaybetti. Daha “kötü”, daha “değersiz” olduklarından değil. Yanlış zamanda, yanlış yerde doğduklarından. Tarih ve coğrafya sadece lisede karşımıza çıkan sıkıcı dersler değildir. Onlar aynı zamanda “cilveli” gerçeklerdir. Kimini harcarlar, kimini kutsarlar.

Kendi anlam dünyamı kurmamda çok emeği geçmiş bu insanın hüzünlü hikâyesi karşısında saygıyla eğiliyorum.

İyi ki tanımışım seni Sakalsız. Hoşçakal...


ozaltinli@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums