Muhafazakâr çoğunluk

  • 1.12.2012 00:00

 Muhafazakârlar siyaset sahnesine tek parti diktatörlüğüne itiraz olarak çıktılar. DP, modernleşmenin dışladığı büyük nüfusun sisteme girme iradesini temsil ediyordu. Bu sosyolojinin esnaf, tüccar ve çok ağırlıklı olarak da köylülerden oluştuğunu biliyoruz. Kurulan partiye düşünülen isimlerden birisinin de“Demokrat Çiftçi Partisi” olması rastlantı değil. Bu bir bakıma liberal olarak niteleyebileceğimiz değerlerle geleneksel toplumu buluşturma çabasıydı. Toplumda çok ciddi bir karşılık buldu.

Batı liberalizminin ardında nasıl bir zenginleşme, sınıf mücadeleleri ve aydınlanma tecrübesi yattığı bilinir. Batı’da özgürleşme hareketi geleneğin yıkılması anlamına geliyordu. Bizde ise tam tersine geleneksel toplumun sırtlandığı bir süreç oldu bu. Gelenek dediğimiz ise, ağırlıklı olarak dinsel inanışlar çevresinde kurulan ataerkil bir zihniyete karşılık gelir. Bizim Batı’ya benzer bir tarafımız olmadı hiç. O nedenle, hâkim düşünme biçimine çok etkili bir eleştiri içermekle birlikte İdris Küçükömer’in de “Türkiye’de ‘sol’ sağ, ‘sağ’ ise soldur” önermesi yanıltıcıdır bence. Çünkü o da özgünlüğe işaret ederken Batı’nın “sol” ve “sağ” kavramlarını kullanmakta ve bizi, tarafları Batı paradigması içinde sınıflandırmaya davet etmektedir. Kavramları tersine çevirmek çok sarsıcı bir pencere açmaya hizmet ediyor ama, özgünlüğümüzü kavramaya yine de uzak kalıyor. Daha doğrusu belki şu önerme olacaktır: Bizim Batılı anlamda ne sağımız sağdır, ne de solumuz sol.

Dolayısıyla bizim liberal siyasetimiz de bize benzedi. Parlamentoculuğu hiç aşamadı. Çoğunlukçu oldu. Ataerkil zihniyete yaslandı.

Kapitalistleşmenin ürettiği sınıf çelişkileri ve soğuk savaş koşullarında, devlet yedeğinde terörize olmuş milliyetçilik ile radikal İslami söylem üzerine şekillenen Milli Görüş kanatlarını üretti. Fakat bu dönemde de ılımlı merkez sağ siyaset, bu sosyolojinin etrafında toplandığı eksen olmaya devam etti.

Sonuçta; duvarın yıkıldığı, küreselleşmenin önünün açıldığı büyük dönüşüm başladığında, kabaca muhafazakâr olarak nitelediğimiz sosyoloji, Batılı anlamda bir demokratikleşmeyi taşıyabilecek zihniyetin uzağındaydı. Ayrıca, siyasal düzeyde, aşırı milliyetçi, İslamcı ve ikiye bölünmüş merkez sağ partilere dağılmış durumdaydı. Bırakalım rejimi değiştirmeyi, askerî vesayetin izin verdiği alanı bile doldurabilecek durumda değildi.

Özal dönemi, bu derin yozlaşma ve çöküş sürecine açılan bir parantez oldu ve gecikmeli olarak, son on yılda yaşadığımız güçlü sonuçlar yarattı.

Türkiye radikal reformlarla kendisini küreselleşme sürecine açtı. İç pazara sıkışmış taşrada biriken sermaye dünyayla tanıştı. Siyasi iktidarı talep edecek güce ulaştı. Parçalanmış ve mafyos talan networklerine dönüşmüş merkez sağ aktörler bu yeni gücü temsil edebilecek takatten yoksundular. Ayrıca, eski düzenin güçlü sınıfları bu partilerde köşe başlarını tutmuşlardı. Aşırı milliyetçilik ilgilendiği konularla zaten bu yeni dünya gücünün taleplerini anlamaktan ve cevap vermekten uzaktı. Batı’yı şeytanlaştıran radikal söylemiyle ve İslami sembolizmiyle kendine kalın sınırlar çeken Milli Görüş ise 28 Şubat’a toslayıp devre dışına itilince yükselen sınıf ortada kaldı. AKP bu boşluğa cevap olarak doğdu ve inanılmaz bir hızla büyüdü. Sırtındaki Milli Görüş bagajıyla ve çok ciddi meşruiyet sorunuyla mücadele ederek rejimi değiştirmeye koyuldu.

Bu özetin özeti tarihten bazı sonuçlar süzebiliriz.

Birincisi, AKP İslamcılığa dayanarak büyümedi. Merkez sağdan ılımlı laiklere kadar seslenen pragmatik politikalarla ve iyi yönetimle büyüdü. Batı’yı ve değerlerini aşağılayarak değil onun değerlerini söyleminde öne çıkartarak gelişti.

Buna bağlı olarak ikincisi; kimilerinin “kolaylıkla kategorize ettiği” gibi “ikna edilemez çok örgütlü İslami bir bütünlüğü” temsil etmiyor. İdeolojik nedenlerle AKP’den hiç vazgeçmeyecek seçmen oranı 1/5’i geçmez. Herhangi bir başarısızlıkta kendisinden kaçacak, uygun bir seçeneği destekleyecek bir seçmen çeşitliliğine sahip.

Üçüncüsü; belirecek bir memnuniyetsizliği temsil edebilecek ağırlığı olan farklı renklere sahip siyasi kadrolar barındırıyor. “Biat kültürü” ezberine aşırı güvenenler, AKP’nin temsil ettiği çeşitliliği ve modern bir parti olduğunu gözden kaçırıyorlar. İdeolojiden çok bir çıkar networküne dayandığını, “işler ters gittiğinde” bütün modern partilerin başına gelen ne ise AKP’nin de benzer tepkilere sahne olabileceğini akılda tutmakta yarar var. Erbakan gibi efsanevi bir “kurucu baba”nın nasıl aşıldığını unutmamak gerekir. Bugün de Erdoğan’a rağmen görünür olan tartışmaları görmezden gelip “İslami bütünlük” tahlillerine yapışmanın anlamı yok. Melezleşmeyse, orada da var.

Çarşambaya tehlikeleri konuşalım.


ozaltinli@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums