Demokratikleşmede laiklerden umut var mı

  • 24.11.2012 00:00

 Bu toplum, Osmanlı’nın modernleşme macerasının kucağında doğdu. Cumhuriyet dediğimiz radikal kırılmanın (ya da devamlılığın) içinden yürüyüp bugüne geldi. Bu tarih koridoruna küçük bir dikkat gösterirsek bugün yaşadığımız temel çatışmanın, bütün zamanlarda kendini var eden iki köklü damardan doğduğunu görürüz. Batı’yı referans alanlar, geleneği önemseyenler. Bir imparatorluğun çözülüşüne cevap olarak “Batı gibi” olmayı keşfeden elitin arkasında Batı’nın modernleşmeci sınıfları yoktu. Yerelliği aşamamış, ulusal bir pazar oluşturamamış, yoksul, eğitimsiz, çok etnisiteli dağınık bir sosyolojiden bir Batı toplumu çıkarmayı düşleyenler, devlet otoritesine ve “kültür devrimine”abandılar. Sonuç, karşılıklı yabancılaşmanın derinleşmesi ve otoriterizmin kurumsallaşması oldu.

Cumhuriyet düşlediği ulusu yaratamadıysa da “makbul sınıf”ı yaratmayı başardı. Kendi belirlediği ideolojik-kültürel kodları aktarabildiği kesimler, “yüksek statü”yle tanıştılar. Bu kodlar hepimizin bildiği gibi; geleneğin “gericilik” olarak tanımlanmasına, Türk kimliğinin ve devletin yüceltilmesine, militarizme ve giyim kuşam gibi türlü çeşitli kültürel seçimlere kadar yayılan bir paketi ifade ediyordu. Bu sınıf ve onu merkeze yerleştiren siyasi elit, hiçbir zaman çoğunluk olamadılar ve çoğunluktan kuşku duymaktan vazgeçmediler. İktidarın dışında kalan sosyoloji ise 1946’ya kadar kendisini bu“yenileşmeye” ortak edecek temsilcisini bekledi.


DP deneyimi, geleneksel toplumun modernleşmeye eklenme girişimiydi. 
Kurucu“babalar” onu “karşı devrim” olarak kodladılar. Maceranın sonu devlet cinayetiyle bitti. Ardından seri cinayetler geldi.

1980 ve günümüzü birarada düşünürsek daha da çarpıcı olur bu gerçek. Bahsettiğim yarılma o kadar derin o kadar tayin edicidir ki, 12 Eylül’le, onun ezip geçtiği kimlik bugün aynı cephede buluşmuştur.“Darbeden en çok zararı biz gördük” diye bağıran Kılıçdaroğlu’nun Silivri kapılarında dolaşmasını bir “saçma” olmaktan çıkartıp anlaşılır kılmak istiyorsak, bilgece gözümüzün içine gülümseyen tarihe bakmamız yeter. Muhafazakâr “tehdit” karşısında 12 Eylül gibi “mahalle içi” kavgaların sözü mü olur. Nihayetinde saygın laik bir gazetecinin katledilmesine bakar. Laikler cenazede barışırlar ve sahne kapanır...

Bütün bunlar, hepimizin bildiklerinin sıradan bir özeti. Fakat unutulmaya gelmez. Çünkü bu hafızayı ciddiye almazsak, bu ülkenin nasıl kalıcı biçimde 1/3, 2/3 ayrıştığını; önce Milli Şef’in, sonra solcuların, şimdi de laiklerin yüzde yirmi beş- otuz bandını aşamadığını anlayamayız. Dahası, neden“solculuğumuzun” asla Batı geleneğine benzemediğini, demokrasi sözcüğünün ağzında eğreti kaldığını bilemeyiz. Yoksulların, dışlanmışların “sağcı!”; eğitimli, meslekli orta sınıfların “solcu!”olduğu dünyanın bu tek ülkesinde şaşkın, kızgın yaşarız. Memleketin “sosyal demokrat” partisinin vatandaşlık tanımı tartışmalarında, muhafazakâr partinin etnisiteyi reddeden formülüne şiddetle direnerek “Türk” sözcüğünde ısrar etmesine anlam veremeyiz. Dersimli bir başkanın kendi halkının katliamı için özür dileyen muhafazakâr lider karşısındaki suskunluğuna şaşırırız.

Bu liste uzar gider. Sorun şudur: Laik sosyolojinin bugünkü durumu rastlantısal değildir. Kolay aşılamayacak bir yapısallıktır sözkonusu olan. Ne karizma eksikliği, ne siyasi liderin basiretsizliği, ne örgütün yetersizliği... Bunlar gülünç izahlardır. Biz şimdi, ardındaki yüz yıllık bürokratik iktidarı yitiren azınlığın derin iktidarsızlık krizine tanık oluyoruz ve elde bunu aşabileceği hiçbir ideolojik- kültürel malzemesi yok. Çünkü bütün varlığını bu malzemenin reddi üzerine kurmuş bir gelenek bu.

Sözün burasında Alper Görmüş’ü anmamak olmaz. CHP’de “dönüşüm sancıları” başladığında Görmüş hiç de umutlu değildi. Ulusalcı laik sosyolojinin hassasiyetlerinin partiyi teslim alacağını, CHP’nin, demokratlaşma yönünde kımıldaması hâlinde kendi sonunu hazırlayacağını söylüyordu. Bense, iktidar arayışında darbenin seçenek olmaktan çıkmasının CHP’yi muhafazakâr ve Kürt nüfusa doğru açılmaya zorlayabileceğini, siyasi elitin yukarıdan dönüştürücü fonksiyonunun hesaba katılması gerektiğini, sorunun tabandan çok liderlik üzerindeki Ergenekoncu etkide olduğunu düşünüyordum.

Yaşadıklarımızın Alper Görmüş’ü haklı çıkarttığını teslim etmek gerekir.

Son sözüm şudur: Laik sosyoloji ve onun siyasi temsilcisi CHP, ardındaki tarihî bagajla sandığımızdan çok daha derin bir krizin henüz başındadır. O cepheyi; çatışma, ayrışma ve uzun bir etkisizlik dönemi bekliyor.

Demokratik dönüşümde alabileceği en ileri rol, “kolaylaştırıcılık” olabilir.

Gölge etmesin yeter.

Haftaya muhafazakâr çoğunluk ve “eleştirel dil”.


ozaltinli@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums