Açlık grevleri ve sorumluluklar

  • 31.10.2012 00:00

 PKK’yı totaliter yapısı ve şiddet politikası nedeniyle haklı olarak eleştirenler, son açlık grevlerinde de hükümetten çok PKK’ya çatan sert cümleler kuruyorlar. PKK’nın Kürt toplumu üzerindeki gücünden rahatsız olmayı anlamak zor değil. Bu örgütün, kendi siyasi çizgisini benimsemeyen hiçbir sesin varlığına tahammülü yok ve sorunun barışçı çözümü yönünde de kimseye güven vermiyor.

Ancak otuz yıllık tecrübe de bize gösteriyor ki PKK sadece siyasi bir örgüt değil, o aynı zamanda belirgin bir Kürt sosyolojisiyle de özdeşleşmiş bir varlık. Bir vakıa. Saçma sapan Sri Lanka hayalleri kuran bir soykırımcı değilseniz bu son derece karmaşık tarihsel sorunu PKK’sız çözme düşüncelerine de mesafeli yaklaşmanız gerekir. Bu, PKK’yı sert biçimde eleştirmemek, alternatif Kürt siyasetleri için çaba sarf etmemek anlamına gelmez. Sorunun çözümü için esnek, çok yönlü politikalara açık olmak anlamına gelir.

Başbakan’ın terörün patladığı günlerde bile deklare etmekten çekinmediği “siyasetle müzakere, terörle mücadele” formülü bu esnekliği ima eder nitelikteydi ve doğrusu umut veriyordu. Ancak reel süreç öyle gelişmedi. Yaygın KCK tutuklamaları, Öcalan’a uygulanan tecrit ve Kürt haklarının tanınması alanındaki isteksizlik “PKK’sız çözüm” fikrinin karar vericilerde ağır bastığını gösterdi. Arkasından Uludere faciası geldi. Gaziantep’te sivillerin katledilmesine kadar uzanan kör şiddet tırmandı. Büyük kayıpların göze alındığı, toplu intiharları andıran yoğun bir saldırı başladı, karakollar basıldı, ortaya çıkan ağır bilanço bütün toplumu sarstı.

Karşı karşıya kaldığımız açlık grevleri bu travmanın ardından geliyor. “İnsan hayatı pazarlanıyor”,“hiçbir dava insan hayatı kadar kutsal değildir” klişelerinden daha ciddi sözlere ihtiyacımız var.

Hele, gençliğimde hısım akrabadan çokça işittiğim “evladım sizi liderleriniz kullanıyor, onlar tepede keyif yapıyor siz sokaklarda vuruşuyorsunuz” kıvamında “eleştirileri” bir tarafa bırakmak lazım. Her birisinin hayatında bir yakınının infaz, işkence, kaybedilme hikâyeleri olduğu yüzlerce Kürt siyasetçisine “kullanılan figürler” muamelesi yapmak, PKK gerçeğini anlamamak mıdır, anlamak istememek midir emin değilim. İnsan hayatına değer verenlerin bu seslenişten medet ummalarına şaşırmamak elde değil. Kanımca bu tür eleştirilerde o insanların hayatına duyulan endişeden çok PKK’ya duyulan derin öfke rol oynuyor. Ancak ne kadar haklı olursa olsun öfkelerin askıya alınması gereken günlerden geçiyoruz.


Okul yakma, karakol basma yöntemleriyle, açlık grevini birbirinden ayırmayı becerebilen bir siyasi akla ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.

PKK’ya odaklanmak yerine, yapılan eylemin özelliğine ve talep edilenlere odaklanmak yaşadığımız toplumsal travmada bize nefes aldırabilir. Bir insanın siyasi nedenlerle hayatını ortaya koymasını ben doğru bulmam. Ama, bu eylemin başkasının hayatına kasteden terörden farklı, barışçı bir eylem olduğunu da ayırt ederim. Bu kararı verenlere nasihat etmek yerine ne talep ettiklerine bakmayı daha gerçekçi bulurum.

Anadilde savunma hakkı ve Öcalan’a uygulanan tecride son verilmesi, yerine getirilmez talepler değildir. İçerik olarak da zamanlama olarak da meşrudur. Bu haklar tanınmadığı için ölümler gerçekleşirse bunun sorumluluğunu eylemcilerde bulmak; hükümeti sorumsuz saymak insafla vicdanla bağdaşmaz.

Bu taleplerin zaten yerine getirileceği, PKK’nın hayatları ortaya koyarak fırsatçı davrandığı, dönüşümü kazanım olarak sunmaya çalıştığı ileri sürülebilir. Bunun çirkin bir kumar olduğunu kabul edelim. Peki ama, hükümet bu algıyı boşa çıkartabilecek enstrümanlardan yoksun mudur? “İnsanı yaşatmak”için atılacak bir adım neden hükümetin otoritesini, saygınlığını gölgelesin? Bu toplumda siyasi olgunluğun, hümanizmin bir karşılığı yok mudur? Nerede o “anaların gözyaşını durdurmak için her türlü siyasi bedeli göze aldığını” ilan eden liderlik anlayışı?

Ben bu iki talebin yerine getirilmesi eylemi sona erdirecektir umudu taşıyorum. Anadilde eğitim sorununun kısa vadede ve böyle bir eylemle çözülemeyeceği açıktır. Bunu eylemi yapanların da bildiğine inanıyorum. Sadece bu talep için bir tek kişi bile hayatını kaybederse bunun sorumluluğu işte o zaman eylem kararını alanlarda olacaktır. Talep meşru olmadığı için değil; bu konjonktürde sonuç almanın imkânsızlığını bilerek insan hayatını harcayan anlayış asla kabul edilir olmadığı için.

Sağduyu, bu adımı atmak için hükümeti zorlamayı ve cesaretlendirmeyi gerektiriyor.

Aksi takdirde hükümet de, insan hayatı üzerine ulvi beyanlarda bulunanlar da, ortadaki talepleri görmezlikten gelip eyleme son verilmesini “rica ederek” “bu sorunun” çözümü için “büyük fedakârlıkları göze alan” Kılıçdaroğlu konumuna düşmekle kalmayacak; aynı zamanda o hiçbir şeye değişilmez bulduğumuz hayatların da bir kısmı sönecek.

Yazık olacak.


ozaltinli@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums