AKP, otoriterleşme ve Kürt sorunu

  • 25.08.2012 00:00

 Üç gündür ortalıkta yaylanarak dolaşmamın, ona buna durup dururken çiçek almamın, Ahmet Altan’ın yazarlığım hakkında söyledikleriyle ilişkili olduğunu gizleyecek değilim. Yaptığı iltifatların ne kadar hak edilmiş olduğunu düşüneceğim kadar zaman da geçmedi aradan. Onun için neşeliyim.

Öyle berbat günlerden geçiyoruz ki, insan en doğal duygularından utanıyor. Ama insan işte, utansa da sıkılsa da böyle yaşıyor.

Evet, konu hiç neşeli değil. Otoriterlik, savaş, ölüm... Tartıştığımız şey bu.

Şu soruyla başlasak: Biz AKP’yi neden “sevdik”? Demokrat olduğu için mi? AKP demokrat bir siyaset geleneğini mi temsil ediyor? Bu basit soruyu yabana atmayın. Bu soruyu, “eh o zaman neden şimdi otoriterleşmesinden şikâyet ediyoruz ki” gibi boş bir mugalâtaya bağlamak için sormuyorum. Başka sorularım da var.

Bu ülkede demokrat bir siyaset damarı var mı?

Türkiye’de, Batı toplumları gibi olmayı isteyenler otoriterdi, demokrasi düşüncesiyle hiçbir temasları yoktu. Toplumun söz sahibi olmasını, iktidarın topluma yayılmasını isteyenler de gelenekçiydi, dindardı. Batı demokrasisi ve onun fikrî, felsefi kökleriyle onların da bir akrabalıkları olmadı.

Evet, bilinen şeyler, ama önemli. Biz bugün Kürtleriyle, Türkleriyle; içinden 21. yüzyıla kadar demokrat bir siyasi kültür üretememiş bir toplumun evlatları olarak konuşuyoruz, siyaset yapıyoruz. Bu hâlimizle büyük bir savaşa yakalandık. Aslında bu hâlimiz yüzünden bu savaşa yakalandık.

Şimdi bu savaş nasıl biter sorusunu soruyoruz.

Bu savaşı da inanın bu hâlimizle bitireceğiz. Türkler de Kürtler de, bu savaşı bugüne kadar yaratamadığı demokrat siyaseti yaratarak, gökten bu coğrafyaya pür demokratlar yağdırarak bitirecek değil.

Otoriterler de barışır. İmkânsız değildir.

Çünkü asla o kadar “som”, o kadar katıksız bir dünya değil siyaset. Otoriterlikle demokratlık, iç içe,kararsız bir faydacılık içinde Mahçupyan’ın deyimiyle sarkaç gibi salınıp duruyorlar. Demokrasi dediğimiz, toplumların birbirlerini yiyip yok etme deneyimi içinden geçerken, bunun maliyetini görüp birlikte yaşamanın düşüncelerini geliştirdikleri, bunun kurumlarını adım adım oluşturdukları bir rejim değil mi? Eğer bu doğruysa, ötekini yok etme çabası diyebileceğimiz otoriterlikle, demokrasi arasında aşılmaz uçurumlar da yok demektir.

Bunları şunun için söylüyorum: Bize, bu ânın içinden bakıp, AKP’nin keskin ve kararlı bir dönüşüymüş gibi gözüken otoriter tutumlar, esasen hep var olan bu kararsızlığın yeni tezahürleri olabilir. Bunlar tek başına, Kürt savaşını bitirmek niyetinden vazgeçtiği, kendisini buna kapattığı anlamına gelmeyebilir.

İdris Naim, Polis şefi, Uludere, gazeteci azarlamak vb... Kabul edilemez ne varsa ekleyin bu listeye. Fakat şunu söylememe izin verin: Kürt savaşı bunlar yüzünden sürmüyor. Bunların hiçbirisi Kürt barışına engel değil. Bu ülke Cemil Çiçek’in, Abdülkadir Aksu’nun el üzerinde tutulduğu kabinelerle derin devleti aştı. Bu ülkede, 1 Mayıs bayram ilan edilmeden bir sene önce o bayramı kutlamak isteyenlere acımasızca şiddet uygulandı. 301. Madde’yle kaç sene uğraştığımızı biliyoruz. Medyayla hangi yöntemlerle boğuşulduğunu, milyar dolarlık vergi davalarını unutmayın. Polisin sudan sebeplerle çocuk yaştaki insanların canını aldığına hangimiz yabancıyız. Bütün bunlarla beraber her gün bu ülke biraz daha özgürleşti. İnsanlık suçu kabul edilen darbelerin önü kapandı. Siyasi cinayetler, faili meçhuller yok. Oylarımız daha değerli artık. Her şeyi tartışabilir hâle geldik.

Şunu söylemek istiyorum: Demokratik değişime her zaman otoriter işaretler eşlik etti. Bugün de gördüklerimiz, barış iradesinden vazgeçildiği anlamına gelmeyebilir.

İktidar hesaplarına bağlı olarak otoriter tutumların öne çıktığını söylemek doğru olabilir.

Peki ama, Kürt savaşını bitirmekten daha büyük bir iktidar hesabı olabilir mi? 2023 hesapları yapan Erdoğan ve AKP’nin iktidarını, Kürt savaşı kadar tehdit eden bir sorun daha gösterebilir misiniz?

Bu bilindiği içindir ki, bölgesel aktörler de oyunu bunun üzerine oynuyorlar.

Yine bu bilindiği içindir ki, Beşir Atalay bence vitrindeki İdris Naim’den daha önemli bir bakan.

Atalay daha haziran ayında barış umudu üzerine konuşuyor, ardından Kürtçe, seçmeli ders yapılıyor. Yargı paketi çıkıyor, bazı KCK tutukluları serbest bırakılıyor. Bakan’ın, yakınlarda Selahattin Demirtaş’la önemli bir görüşme yaptığını okuyoruz. Hükümetin “Hakkâri’de, Şırnak’ta yüzlerce PKK’lı dururken ateşkes umuduyla operasyon yapmayıp müzakere girişimlerinde bulunduğu” için eleştirildiğine tanık oluyoruz.

Sonra, iki ay içerisinde bütün koşullar değişiyor. Biz buna bakıp, artık seçmeli derslerle, birkaç KCK’lıyı serbest bırakmakla çözülmez bu sorun diyoruz. Bunu söylerken haklıyız. Fakat eğer yukarıdaki bilgiler doğruysa, hükümetin müzakere iradesi olmadığını söylerken haklı değiliz. Koşulları hükümetin iradesi değiştirmiyor. Koşulları Ortadoğu’daki yeni dengeler ve PKK’nın iradesi değiştiriyor.

Çok önemli başka bir şey daha var. Bütün dünya deneylerinden biliyoruz ki bu çatışmaların sona erdirilmesinde, aktörlerin kamuoyuna açık olan ve olmayan iki yüzü var. Müzakereler boşuna gizli yürütülmüyor. Son derece anlaşılır nedenlerle çok hassas bir süreç bu. Türkiye’de büyük bir sabotaj yaşandı. Hepimizin gözü önünde mutabakat metinleri ortaya saçıldı. Yargı üzerinden hükümete açıkça siyaseten meydan okundu. Bu hamle “değişim bloku” içinden geldi. Bunu hiç yaşanmamış sayabilir miyiz?

Bunların hiçbirisini AKP’nin otoriterleşmesini gözden kaçırdığım, Kürt sorunundaki sorumluluğunu önemsemediğim için söylemiyorum. Sorunun çok etkenli, çok aktörlü, karmaşık tabiatını tartışmaya çalışıyorum. Çarşambaya buradan devam edelim.

ozaltinli@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums