Kutuplaşmak

  • 24.01.2016 00:00

 Etrafınızda; “Kürt, Ermeni, Alevi, Sünni diye insanları ayrıştırmak ve böyle şeyler  yoktu; bunlar geldi milleti böldü” türünden ifadeleri, sizler de duyuyor olmalısınız. Bazen bir arkadaş toplantısında veya ortak bir mekânda bu cümleleri eğitimli kesimden duymuş olmanın şaşkınlığını da yaşıyorsunuzdur şüphesiz.

Antalya’da müşahid olarak bulunduğum bir seçim gününde, CHP’li sandık görevlisi,“Eskiden başörtüsü sorunu var mıydı; bizim analarımız, ninelerimiz, bağ-bahçede yazmalarını takıyordu, kim karışıyordu?!” diye sormuştu. Dayanamayıp“Kızları veya torunları, okumak isteyince sorun çıkmış olabilir” diye cevap verdiğimde; suratını asıp, “Sizin gibi bir cumhuriyet kadınına yakıştıramadım!” demişti. Hemen de, ikna olmuştum!

Anlaşılmayan şu ki; yok sayılmış hak ve kimliklerin dile getirilmesi ayrımcılık ya da insanları bölmek değildir. Rahatsızlık, yüzleşme korkusundan kaynaklanmakta. “Eskiden bunlar yoktu” demenin izahı, taleplerin dile gelmemesi ve susarak yokmuş gibi davranmanın nedeni ise, Kemalist rejimin hükümranlığı içindi. Halının altına süpürülen kirler misali, zahiri görüntüden rahatsız olunmuyordu. Ancak; artık ne mazlumların tâkatı kalmıştı ne de iletişim çağının dayattığı yeni konjönktürel dönem izin veriyordu, eski günlere. Yani sorunların en çok konuşulduğu, taleplerin en çok dile getirilebildiği bir dönemdeydik. Artık, demokrasi ve özgürlüklerden yana olanların tercihi de bunu doğru okuyanlar olacaktı.

Kim ne derse desin, bu değişimin on yıldan fazladır taşıyıcısı, hiç beklenmeyen çevreden, İslamcı-Mili Görüşçülerden, yani dışlanan, ötekileştirilen bir diğer kesimden geliyordu. Birikmiş, 100 yılı aşkın sorunlar, onca  yılık zihin kodlarıyla mücadele ve aslında yerine yenisini koyacak somut-net bir modelin olmayışıyla ve el yordamıyla ilerlemek hiç kolay değildi. Hep bir kesimin iddia ettiği gibi bir gizli ajandaları yoktu. Şeriat beklentisi gerçek dışıydı.

İlk iktidara gelindiğinde AB hedefi konulmuş, müzakereler başlatılmış ve 17-18 başlıkta da ilerleme kaydedilmiş bir durum varken, yeni Anayasa çalışmalarında komisyon için hiç de mecbur olunmadığı halde, her partiden eşit üye talep edilirken, bu korkunun psikolojik olduğu aşikâr. Hangi uygulamalar bir Batı ülkesinden farklı olarak şeriati çağrıştırıyor, doğrusu merak ediyorum. Gerçi bu korku büyük oranda aşıldı; sadece müzmin din (özellikle İslam) karşıtlarında sürmekte.

İçinde bulunduğumuz dönemde, sıkça şikayet edilen bir diğer konu da “kutuplaştırıldık” konusu. Bu da öyle sanıldığı gibi eğitimsiz kitlenin fikri değil. Tam tersine, yine akademik çevreden tutun, bir çok meslek grubuna kadar bunu duyabilirsiniz.

Akademisyenlerin bildirisinden yola çıkarak, “kim aydın ve neden bizim aydınlarımız kendi ülkesi ve toplumuna bu kadar yabancı” diye çeşitli tartışmalar oldu. Bu, bugünün meselesi değil. 1700’lerin sonlarında II. Mahmut’un bazı gençleri eğitim için Fransa’ya göndermesiyle başlar, bizdeki aydının 200 küsur yıllık oryantalizm hikayesi. İşte kutuplaşma da o zamandan beri vardır. Çok mu kötü bu kutuplaşma; aslında hayır. Medeniyetlerin çıkışı, değişim-dönüşüm süreçleri hep kutuplaşmaların ürünüdür. Kutuplaşmanın (yöntemi bir kenara bırakarak) yararlı olduğunu bile söyleyebiliriz.

Osmanlı’da batılılaşma; meşrutiyet ilanları, tanzimat dönemi, bir çok farklı fikrin ortaya konulduğu ve tartışıldığı dönemlerdir. Batılılaşma fikrine tamamen karşı olanların dışında, bu fikirde olanlar dahi aralarında ikiye ayrılmış... Batıyı olduğu gibi taklit etme taraftarları ile yerel dokuyu koruyarak bazı iyi şeyleri alma tarafında olanlar...

O günlerde yararlı fikir tartışmaları olurmuş. Doğal işleyen bir süreç olabilme imkanını, I.Dünya Harbi sonunda Osmanlı’nın dağılması, İttihat ve Terakki tarafından başlatılan, şimdi şikayetçi olduğumuz tüm kutupların (fikirlerin) susturulmasıyla yitirmişiz.

Gerisi bildiğiniz gibi Cumhuriyetin ilanından, 1950’de (1946’yı saymıyorum; açık oy-gizli tasnif) çok partili sisteme geçinceye kadar milletçe adeta tıp oynadık. Kutuplardan dilini çıkaranın boynuna ilmik geçince, hep kurtulduk “kutuplaşmaktan”. ‘Menderes’in idamına sevinen bir CHP’li komşu, idamın ertesinde adadığı tavuğu kesince, “ötekilerden”olan ailem, sessizce ağlamışlardı’ diye anlatmıştı bir dostum. Sonraki yıllarda da tehlikeli görülen her kutup, darbelerle susturulunca, (darbe öncesi, birbirini öldüren üniversite gençliğini saymazsak) çok haklısınız ki(!) şimdilerde olduğu gibi hiç kutuplaşmamıştık!

Bir liderin kişilik özellikleri, konuşması ses tonu ve hatta otoriter bir kişilikte olması dahi, sizin sandığınız gibi bir kutuplaşma nedeni değil. Bir siyasetçinin tarzını eleştirebilirsiniz ama asıl gerçeği kaçırmamak gerekiyor. Yaşadığımız şey; 100 yıllık suskunluğun, ilk kez ara verilmeden üst perdeden bozulmuş olması. Suskun kutuplardan birinin liderinin hedefe konup, günah keçisi ilan edilmesi de bu yüzden. Evet; geren ve zorlu bir süreç ama tek kutuplu sahte mutluluktan çok daha iyi olduğunu, her birimizin ait olduğu kutuplardan ortak bir değer yarattığımızda anlayacağız.

Toplumların ergenlik dönemi de kolay geçmiyor zira!

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums