- 29.08.2014 00:00
Türkiye’de seçimlerde oy kullanma oranı yüzde 80’lerde. Batı’nın bazı gelişmiş ülkelerinde ise bu oranın yüzde 20’lere kadar düştüğünü görüyoruz.İlk bakışta, Türkiye açısından övünülecek bir manzara gibi görünüyor. Öyle ya, sandık demokrasinin olmazsa olmazı olduğuna göre, oy oranının yüzde 20’lere düştüğü ülkede vatandaşların kendi kendilerini yönetme bilincinde ciddi bir erozyonun varlığından söz edilebilir.
Ama meseleye bir başka açıdan bakarsak şunu söyleyebiliriz: Belki de o ülkelerde insanların kimintarafından yönetildiklerine pek de önem vermeyişlerinin nedeni, kim gelirse gelsin nasıl yönetileceklerinden emin olmaları... Bir başka deyişle, demokratik rejimin temel kurallarının ve kurumlarının oturmuş, hukuk devletinin tam olarak garanti altına alınmış, rejimin ana karakteri konusunda çok geniş bir konsensüs sağlanmış ve artık bu meselelerin tartışma dışında bırakılmış olması... Hiç kimsenin iktidardaki parti değişirse kendi yaşam tarzının da değişebileceğini aklının ucundan bile geçirmemesi...
Bizim bu kadar politize bir toplum olmamızın nedeni ise her seçimin bir “rejim kavgası” şeklinde yaşanması gibi geliyor bana. Her seçimin, rejimin temel niteliği ile ilgili bir referandum şeklinde cereyan etmesi; şunun ya da bunun kazanmasının demokratik rejim açısından, dolayısıyla insanların hayatları açısından bir hayat-memat meselesi haline gelmesi ve keskin toplumsal kutuplaşmalara yol açması...
Artçı sarsıntılar dönemi...
Doğrusu bu çok yorucu ve yıpratıcı bir durum. Üstelik de oldukça ağır yan etkileri var.
Öyle bir haldeyiz ki, nasıl yönetileceğimizi tartışmaktan nasıl yaşayacağımıza kafa yoramıyoruz. Zihinsel enerjimizin o kadar büyük bir bölümünü politik meselelere harcıyoruz ki, asıl kafa yormayı hak eden sorunlarımız üzerinde derinleşmeye dermanımız kalmıyor. Gündemi kamusal alanın çekişmelerinden bir türlü kurtaramıyor, özel ilişkilerin bize vadettiklerini keşfe çıkamıyoruz. Oralarda bizi bekleyen hazineyi, yeni yeni tomurcuklanan fikirleri, hercümerç oluşu ve her gün yeniden doğuşu kaçırıyoruz.
Beynimizin “hard” fikir üretimini devlet katındaki meselelere böylesine angaje edince, asıl kafa yorulması gereken önemli konuları da “soft” bir yaklaşımla ele almaya yatkınlaşıyoruz. Gazetecilik diliyle söyleyecek olursak, yaratılan bu entelektüel atmosferde, asıl hayat, yani evliliklerimiz, aşklarımız, kıskançlıklarımız, ihanet ve sadakatlerimiz ne yazık ki ancak “magazin haber” olabiliyor. İnsanlığın cinsel kültürün cenderesinde çektiği acılar, gelmiş geçmiş bütün savaşlar yüzünden çekilen acıları katlıyor ama biz o cinsel kültürü sorgulamak yerine geyik muhabbetini tercih ediyoruz. Özel hayatlarda yaşanacak bir “glasnost”un, politik sistemlerde yaşanacak glasnosttan çok daha büyük bir devrim olacağını göremiyoruz. Annelik ya da babalık rolü üzerine, parti liderlerinin rolü üzerine tartıştığımız kadar tartışmıyoruz.
Oysa hayat, devletten, politikadan, kamusal alandan bireye, sivil ilişkilere, özel alana doğru girildikçe derinleşip çeşitleniyor. Hayatın gerçek tadı orada tadılıyor, asıl acılar orada çekiliyor, en köklü değişim orada yaşanıyor, sahici gündem orada belirleniyor. Gerçek radikalizm, gerçek maceracılık ya da en iflah olmaz statükoculuk asıl bu alanda çıkıyor ortaya.
Ben kendi adıma “Yeni Türkiye”yi hayal ederken bu tablonun da değişeceğini hayal ediyorum. Bunun için kuvvetli verilerim de var elimde: Geçtiğimiz 10-15 yılda, devleti topluma hasım hale getiren iki büyük fobi (“şeriat gelir”-“Türkiye bölünür”) büyük ölçüde aşıldı. Buna bağlı olarak siyasetin normalleştiği ve rejimin niteliği konusunda konsensüse doğru ilerlediğimiz bir döneme girdik.
Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana enerji biriktirmekte olan bu iki büyük fayın kırılmasıyla birlikte gerilim büyük ölçüde düştü. Şimdi artçı sarsıntılar dönemindeyiz. Bu dönem de sona erip toprak iyice yerine oturunca, bu ülke entelektüel enerjisinin büyük bölümünü rejim kavgalarında heba etmekten kurtarıp başka alanlara akıtma imkanına kavuşacak ve bizler “politik toplumun tutsakları” olmaktan kurtulup zihin dünyalarımızda çok daha verimli başka alanlara doğru yelken açabileceğiz.
Yorum Yap