- 9.11.2013 00:00
Söylem düzeyindeki sertliğine karşın, Erdoğan geri adım atmayı, yanlıştan dönmeyi biliyor.
Geri çekiliş önce eylem planında çıkıyor ortaya; söylem düzeyindeki değişiklik biraz geriden geliyor.
Genellikle bir süre daha eski tonda konuşmaya devam ettikten sonra susuyor.
Bu iyi bir huy değil kuşkusuz. Ama yanlışta ısrar eden biri olmaktan daha iyi.
Şimdi yaşadığımız süreç bu geri çekilme süreçlerinden biri...
Hükümet üyeleri dört bir koldan, öğrenci evleri konusunda yapılan hatadan dönmeye çalışıyorlar ve eminim bunu bizzat Başbakan'ın talimatıyla yapıyorlar.
Bazıları, özellikle de muhalifleri, Başbakan'ın kamuoyunun tepkisi karşısında gerilemesini bir zaaf olarak görüyor ve göstermeye çalışıyor. Oysa bu, Erdoğan'ın (ve elbette AK Parti'nin) önemli hasletlerinden biri.
Belki de demokrasinin hasleti demeliyiz buna... Seçilmişlerin boynu kamuoyu tepkisi karşısında kıldan incedir çünkü. Hele hele AK Parti gibi çok geniş kitlelerin desteğine sahip bir partinin toplumun nabzını bir an için elinden bırakması düşünülemez.
İşte bugün AK Parti'nin, askeri vesayet yerine sivil bir vesayet -ne demekse- kurduğunu ve durumun aslında eskisinden pek de farklı olmadığını söyleyenlerin en büyük yanılgıları da bu...
Seçilmişler hata yapabilirler, hatta mutlaka yaparlar ama onları geriletebilirsiniz; onlar iktidarlarının sınırlarını görüp geri adım atmayı becerebilirler. Geri adım atmazlarsa seçimle değiştirirsiniz. Ama bürokratlar iktidarını geriletemezsiniz. Çünkü onlar iktidarlarını topluma borçlu değillerdir; meşruiyet dertleri yoktur; kamuoyundan korkmaz, onu takmazlar.
Sınavda kalanlar ve geçenler
Hepimiz biliyoruz ki, Türkiye yakın geçmişte "yaşam tarzına müdahale"nin rejimin temel politikası olduğu, uzun mu uzun bir dönem yaşadı. Neyin iyi, neyin doğru, neyin "normal"olduğunun, nasıl yaşamamız, nasıl giyinmemiz, nasıl inanmamız, hatta neler hissetmemiz gerektiğinin tepemizdeki beş general tarafından dikte edildiği karanlık yıllar yaşadık.
Yaşanan şey, yaşam tarzına müdahale ne kelime, "doğru" bulunmayan yaşam tarzlarının yok edilmesi, ev içlerinde hapsedilip boğulması denemesiydi.
Ne var ki, bugün yaşam tarzına bir müdahale teşebbüsü ortaya çıktığında -haklı olarak- yeri göğü birbirine katan bütün bu kalemlerin, televizyon kanallarının, STK'ların, kanaat önderlerinin çok ama çok büyük bir çoğunluğunun o günlerde "yaşam tarzına müdahale" diye bir mesele akıllarının ucundan bile geçmedi. Generalleri alkışladılar, yapılan baskılara tempo tuttular. Sağırlaşan kulakları kahrolan milyonların feryatlarını asla duymadı.
Bir de bugünkü tabloya bakalım:
Askeri vesayet döneminde dindarlara yapılan baskılara karşı göğsünü siper eden liberaller bugün böyle bir teşebbüs ortaya çıktığı anda hiç tereddütsüz tutum almayı bildiler. Ve bu duruşlarıyla çifte standartsız bir özgürlük arayışının öncüleri oldular.
Sadece onlar değil, AK Parti'yle aynı dünya görüşünü paylaşan köşe yazarlarından birçoğu da karma evlere müdahale teşebbüsüne karşı çıktı; her biri kendi üslubuyla eleştiri ve uyarılarda bulundu. Yani, vesayetçi "çağdaş"ların yapamadığını yaptı ve kendi mahallesinde yanlış gidene itiraz etmeyi bildi.
Yanlışlara karşı çıkabilen bir kamuoyu ve yanlışından geri adım atabilen bir iktidar...
İşte bize, bu ülkede "çoğulcu bir toplum" kurabileceğimiz umudunu veren şey budur. İktidara hatalarını düzelttirecek, demokrasiyi derinleştirecek gelişme budur.
Gerisi teferruattır...
Yorum Yap