- 1.04.2013 00:00
Başbakan Erdoğan'ın "Güçlü ülkelerde eyalet sistemi sorun olmaz.
2023'te başbakan olsam ben bunu tartışırdım"sözleri, kariyerlerini "niyet okuma" üzerine inşa eden kimi kesimler tarafından "Başbakan'ın nihayet baklayı ağzından çıkarması" olarak yorumlandı.
Aslında Erdoğan'ın 2023'te başlatmayı düşündüğü bu tartışmanın, Özal tarafından ta 90'lı yıllarda açıldığını, Özal'ın açıkça "Federasyonu tartışalım" önerisi yaptığını; bugün de Türkiye'de programında federasyon olan siyasi partiler olduğunu hatırlarsak, öyle dil altında baklalar aramaya da gerek kalmaz.
Demek istediğim, bu tartışma zaten çok uzun yıllardır Türkiye'nin siyasi gündeminden düşmedi. Ve eğer PKK'nın silahlı bir örgüt olarak tasfiye edilip sorunun bütün yönleriyle siyaset platformuna aktarılması başarılabilirse, eminim ki eyalet sistemi tartışması çok daha güncel hale gelecek ve çok daha güçlü bir biçimde savunulacak...
Erdoğan'ın sözleri olsa olsa, bu konuyu hâlâ tabu olarak gören kimi kesimlerin eyalet sisteminin öcü olmadığı fikrine alıştırılması bakımından önemli. Tabii bir de güçlü ülke- sağlam federatif yapı ilişkisini vurgulaması açısından...
Tek cümlelik replikler
Ne var ki, bizim asıl zaafımız, bunca yıllık bir geçmişi olmasına rağmen bu tartışmanın hâlâ birer cümlelik repliklerin ötesine geçememiş olması: "Neden federasyon olmasın ki...", "Olamaz çünkü federasyon bağımsız devletin birinci aşamasıdır."
Peki bundan ötesi? Bundan ötesi, "Türkiye'yi bölmeye çalışanlar, hainler, bölücüler" söylemiyle tartışmanın bastırılması...
Oysa, bizim şimdiye kadar, "Federasyon mu değil mi" ikilemini çoktan aşıp "Nasıl bir federasyon"aşamasına geçmiş olmamız gerekirdi.
Eyalet sistemi ne zaman ve hangi koşullarda birleştirici bir çatı olabilir, hangi koşullarda bağımsız devlet eğilimlerini teşvik eder? Merkeziyetçiliğin ne kadarı, adem-i merkeziyetçiliğin ne kadarı "karar"dır?
Yaşanan deneyler ve yapılan çalışmalar federatif sistemlerin eğer doğru uygulanırsa farklı etnik ve kültürel kimliklerin sürdürülebilir bir birliktelik içinde bir arada yaşayabilmeleri için uygun bir yapı olabildiğini gösteriyor. Ama bu değişmez bir kural değil. Yani federatif yapılar kendiliğinden bölünmeye yol açmadığı gibi kendiliğinden istikrar da sağlamıyor; tersine ayrılma eğilimlerini güçlendirdiği de görülüyor.
Sürekli sınanan bir sistem
Federatif yapının başarısı için her şeyden önce, merkezi yönetimle federasyonu oluşturan alt birimler arasında kurulacak sistemin karşılıklı çıkarlar açısından dengeli ve doğru olduğu noktasında bir konsensüs sağlanmış olması önemli. Bir başka deyişle, bu sistem yukarıda kararlaştırılıp aşağıya empoze edilen bir yapı değil; merkez ve çevre karar odaklarının birlikte oluşturacakları bir yapı olursa başarılı olabiliyor.
Federatif sistemin başarılı ve sürekli olabilmesinin belki de en önemli şartı ise, merkezi yönetimin başarısı...
Bu sistemde, federasyonun alt birimlerini oluşturan kimlikler teorik olarak "bağımsızlık" opsiyonunu sürekli yedekte tutuyorlar. Bir başka deyişle, federatif yapının başarısı ve kazanımları sürekli olarak sınanıyor ve yeniden ve yeniden "tercih" edilmesi söz konusu oluyor. Bu ise esas olarak merkezi yönetimin nasıl işlediğiyle, yeteri kadar demokratik ve birleştirici olup olmadığıyla, merkezin yerine getirmesi gereken hizmetleri ne ölçüde verebildiğiyle ve benzerleriyle ilgili.
Merkezi devletin asli görevlerini yerine getirememesi, sorunların çözümünde aciz kalması, alt birimlerin yetkisini gasp eğilimleri taşıması gibi etkenler bağımsızlık arzusunun yükselmesine sebep olurken; güçlü, başarılı ve merkez-çevre ilişkisini doğru kurmuş merkezi yönetimler doğal olarak "federatif birlik" eğiliminin güçlenmesine neden oluyor.
Zaten, Başbakan'ın yaptığı "2023" vurgusunun anlamı da bu. Erdoğan 2023 hedeflerine ulaşıldığında, hiç kimsenin bırakıp gitmek istemeyeceği mamur, müreffeh ve demokratik bir Türkiye tablosunun ortaya çıkmış olacağına inanıyor
.
Aslında Erdoğan'ın 2023'te başlatmayı düşündüğü bu tartışmanın, Özal tarafından ta 90'lı yıllarda açıldığını, Özal'ın açıkça "Federasyonu tartışalım" önerisi yaptığını; bugün de Türkiye'de programında federasyon olan siyasi partiler olduğunu hatırlarsak, öyle dil altında baklalar aramaya da gerek kalmaz.
Demek istediğim, bu tartışma zaten çok uzun yıllardır Türkiye'nin siyasi gündeminden düşmedi. Ve eğer PKK'nın silahlı bir örgüt olarak tasfiye edilip sorunun bütün yönleriyle siyaset platformuna aktarılması başarılabilirse, eminim ki eyalet sistemi tartışması çok daha güncel hale gelecek ve çok daha güçlü bir biçimde savunulacak...
Erdoğan'ın sözleri olsa olsa, bu konuyu hâlâ tabu olarak gören kimi kesimlerin eyalet sisteminin öcü olmadığı fikrine alıştırılması bakımından önemli. Tabii bir de güçlü ülke- sağlam federatif yapı ilişkisini vurgulaması açısından...
Tek cümlelik replikler
Ne var ki, bizim asıl zaafımız, bunca yıllık bir geçmişi olmasına rağmen bu tartışmanın hâlâ birer cümlelik repliklerin ötesine geçememiş olması: "Neden federasyon olmasın ki...", "Olamaz çünkü federasyon bağımsız devletin birinci aşamasıdır."
Peki bundan ötesi? Bundan ötesi, "Türkiye'yi bölmeye çalışanlar, hainler, bölücüler" söylemiyle tartışmanın bastırılması...
Oysa, bizim şimdiye kadar, "Federasyon mu değil mi" ikilemini çoktan aşıp "Nasıl bir federasyon"aşamasına geçmiş olmamız gerekirdi.
Eyalet sistemi ne zaman ve hangi koşullarda birleştirici bir çatı olabilir, hangi koşullarda bağımsız devlet eğilimlerini teşvik eder? Merkeziyetçiliğin ne kadarı, adem-i merkeziyetçiliğin ne kadarı "karar"dır?
Yaşanan deneyler ve yapılan çalışmalar federatif sistemlerin eğer doğru uygulanırsa farklı etnik ve kültürel kimliklerin sürdürülebilir bir birliktelik içinde bir arada yaşayabilmeleri için uygun bir yapı olabildiğini gösteriyor. Ama bu değişmez bir kural değil. Yani federatif yapılar kendiliğinden bölünmeye yol açmadığı gibi kendiliğinden istikrar da sağlamıyor; tersine ayrılma eğilimlerini güçlendirdiği de görülüyor.
Sürekli sınanan bir sistem
Federatif yapının başarısı için her şeyden önce, merkezi yönetimle federasyonu oluşturan alt birimler arasında kurulacak sistemin karşılıklı çıkarlar açısından dengeli ve doğru olduğu noktasında bir konsensüs sağlanmış olması önemli. Bir başka deyişle, bu sistem yukarıda kararlaştırılıp aşağıya empoze edilen bir yapı değil; merkez ve çevre karar odaklarının birlikte oluşturacakları bir yapı olursa başarılı olabiliyor.
Federatif sistemin başarılı ve sürekli olabilmesinin belki de en önemli şartı ise, merkezi yönetimin başarısı...
Bu sistemde, federasyonun alt birimlerini oluşturan kimlikler teorik olarak "bağımsızlık" opsiyonunu sürekli yedekte tutuyorlar. Bir başka deyişle, federatif yapının başarısı ve kazanımları sürekli olarak sınanıyor ve yeniden ve yeniden "tercih" edilmesi söz konusu oluyor. Bu ise esas olarak merkezi yönetimin nasıl işlediğiyle, yeteri kadar demokratik ve birleştirici olup olmadığıyla, merkezin yerine getirmesi gereken hizmetleri ne ölçüde verebildiğiyle ve benzerleriyle ilgili.
Merkezi devletin asli görevlerini yerine getirememesi, sorunların çözümünde aciz kalması, alt birimlerin yetkisini gasp eğilimleri taşıması gibi etkenler bağımsızlık arzusunun yükselmesine sebep olurken; güçlü, başarılı ve merkez-çevre ilişkisini doğru kurmuş merkezi yönetimler doğal olarak "federatif birlik" eğiliminin güçlenmesine neden oluyor.
Zaten, Başbakan'ın yaptığı "2023" vurgusunun anlamı da bu. Erdoğan 2023 hedeflerine ulaşıldığında, hiç kimsenin bırakıp gitmek istemeyeceği mamur, müreffeh ve demokratik bir Türkiye tablosunun ortaya çıkmış olacağına inanıyor
.
Yorum Yap