- 30.03.2013 00:00
Üzerine titrenmesine rağmen, olur ya, süreç çökerse ne olur?
Dilimizi ısıralım, kulağımızı çekip tahtaya vurarak soralım ama bu soruyu "sorulmaz bir soru" haline de getirmeyelim.
Zira bu ihtimal, üzerinde konuşmaya bile dilimizin varmadığı bir kabus, bir felaket gibi algılanırsa hem süreci yürüten AK Parti üzerinde hem de bütün toplum üzerinde çok büyük bir basınç oluşturur. Soğukkanlı düşünmeyi, opsiyonları doğru değerlendirmeyi, hatta ilkeli davranmayı tehlikeye düşürecek kadar büyük bir basınç..
.
İyimserliğimiz ve barış için duyduğumuz büyük özlem, süreci kiminle yürüttüğümüzü unutturmasın. Karşımızda şimdiye kadar büyük zikzaklar çizmiş bir örgüt ve lideri var. Yarın öbür gün herhangi bir sebeple, herhangi bir hesapla bugün "evet" dediği koşullardan tornistan edebilir.
Peki o zaman ne olur?
Şu andaki yaygın kanaat, bunun "büyük bir felaket" olacağı yönünde. Süreç çökerse AK Parti'nin onulmaz yara alacağı, yaşanan büyük hayal kırıklığının toplumu çökerteceği, Türkiye'nin kolay kolay toparlanamayacağı gibi bir hava yayılıyor.
Bense, böyle bir akıbetin hiçbir şeyin sonu olmayacağını; son derece üzücü olsa da öyle korkulduğu gibi vahim sonuçlar yaratmayacağını düşünüyorum.
Tabii, bahsettiğim durum, sürecin PKK tarafından baltalanma ihtimalidir. Devletin eski politikalarında diretmesi ya da hükümetin süreci yönetirken yaptığı hatalar nedeniyle ortaya çıkacak bir başarısızlık durumu değil...
Asıl büyük ihtimal PKK'nın parçalanmasıdır
Bence böyle bir durumda ne terörle mücadele bir zarar görür ne AK Parti ne de Türkiye...
Terörle mücadele açısından süreç öncesi duruma dönülür yalnızca. Güvenlik kuvvetleri terörle mücadeleye kaldıkları yerden devam ederler.
AK Parti terörün bitirilmesi için büyük bir samimiyetle ve risk alarak elini taşın altına koymuş bir parti olarak bu süreçten zararlı çıkmaz. Çözümü denemek hata değildir. Aksine, bu cesareti gösteremezsiniz, mümkün olup olmayacağını da bilmezsiniz, kitleler de bilemez. Özellikle PKK'ya sempati duyan kitlelerin hem hükümetin iyi niyetini hem de PKK'nın samimiyetsizliğini gördüğü bir durum, PKK'nın kitle tabanını daha da zayıflatır. Yeniden silaha sarıldığında PKK bıraktığı noktadan çok daha zayıf olur. "Yeniden şiddete dönüş" durumunda asıl büyük ihtimal PKK'nın parçalanmasıdır.
Kürtler'in temel hak ve özgürlükleri konusunda yapılan ve yapılacak olan reformları hep "PKK'ya taviz"olarak göstermek isteyen çevreler elbette ki, bütün o reformların boşu boşuna yapıldığını, boşu boşuna vatandaşlık tartışması açıldığını, Kürtçe'nin boşu boşuna serbest bırakıldığını söyleyeceklerdir.
Biz buna benzer bir argümanla AB sürecinde de sık sık karşılaştık. O zaman da aynı çevreler AB'nin bizi asla almayacağını, bütün o reformları boşuna yaptığımızı söylüyorlardı. Biz de onlara "Boşuna demokrasi mi demek istiyorsunuz" diye cevap veriyorduk. Yine aynı cevabı veririz.
Bir başka iddia ise süreç çökse bile, bu süreçten geriye eskisine göre daha güçlenmiş bir Öcalan, daha meşrulaşmış bir PKK kalacağı, bunun da terörle mücadele açısından önemli bir kayıp olduğu iddiası...
Bunu söyleyenler Öcalan'ın liderlik gücünün ve muhataplığının kayıtsız şartsız bir olgu olmayıp şiddetin bitmesinde oynadığı role, verdiği mesaja bağlı olduğunu unutuyorlar. Devlet tarafından barışçı bir rol oynamaya razı olduğu için muhatap alınan; yarın örgüt onu dinlemezse liderlik gücünü tamamen yitirip sıradan bir mahkuma dönüşecek olan bir Öcalan'la karşı karşıyayız. Herhangi bir terör örgütünün, devlet müzakereye oturdu diye terör örgütü olmaktan çıktığını ve "meşruiyet" kazandığını söylemeyi ise abesle iştigal olarak görüyorum.
Eğer terör örgütleri devletle görüştüler diye meşruiyet kazanabilselerdi, şimdiye kadar bütün terör örgütleri meşrulaşmış olurdu
.
Zira bu ihtimal, üzerinde konuşmaya bile dilimizin varmadığı bir kabus, bir felaket gibi algılanırsa hem süreci yürüten AK Parti üzerinde hem de bütün toplum üzerinde çok büyük bir basınç oluşturur. Soğukkanlı düşünmeyi, opsiyonları doğru değerlendirmeyi, hatta ilkeli davranmayı tehlikeye düşürecek kadar büyük bir basınç..
.
İyimserliğimiz ve barış için duyduğumuz büyük özlem, süreci kiminle yürüttüğümüzü unutturmasın. Karşımızda şimdiye kadar büyük zikzaklar çizmiş bir örgüt ve lideri var. Yarın öbür gün herhangi bir sebeple, herhangi bir hesapla bugün "evet" dediği koşullardan tornistan edebilir.
Peki o zaman ne olur?
Şu andaki yaygın kanaat, bunun "büyük bir felaket" olacağı yönünde. Süreç çökerse AK Parti'nin onulmaz yara alacağı, yaşanan büyük hayal kırıklığının toplumu çökerteceği, Türkiye'nin kolay kolay toparlanamayacağı gibi bir hava yayılıyor.
Bense, böyle bir akıbetin hiçbir şeyin sonu olmayacağını; son derece üzücü olsa da öyle korkulduğu gibi vahim sonuçlar yaratmayacağını düşünüyorum.
Tabii, bahsettiğim durum, sürecin PKK tarafından baltalanma ihtimalidir. Devletin eski politikalarında diretmesi ya da hükümetin süreci yönetirken yaptığı hatalar nedeniyle ortaya çıkacak bir başarısızlık durumu değil...
Asıl büyük ihtimal PKK'nın parçalanmasıdır
Bence böyle bir durumda ne terörle mücadele bir zarar görür ne AK Parti ne de Türkiye...
Terörle mücadele açısından süreç öncesi duruma dönülür yalnızca. Güvenlik kuvvetleri terörle mücadeleye kaldıkları yerden devam ederler.
AK Parti terörün bitirilmesi için büyük bir samimiyetle ve risk alarak elini taşın altına koymuş bir parti olarak bu süreçten zararlı çıkmaz. Çözümü denemek hata değildir. Aksine, bu cesareti gösteremezsiniz, mümkün olup olmayacağını da bilmezsiniz, kitleler de bilemez. Özellikle PKK'ya sempati duyan kitlelerin hem hükümetin iyi niyetini hem de PKK'nın samimiyetsizliğini gördüğü bir durum, PKK'nın kitle tabanını daha da zayıflatır. Yeniden silaha sarıldığında PKK bıraktığı noktadan çok daha zayıf olur. "Yeniden şiddete dönüş" durumunda asıl büyük ihtimal PKK'nın parçalanmasıdır.
Kürtler'in temel hak ve özgürlükleri konusunda yapılan ve yapılacak olan reformları hep "PKK'ya taviz"olarak göstermek isteyen çevreler elbette ki, bütün o reformların boşu boşuna yapıldığını, boşu boşuna vatandaşlık tartışması açıldığını, Kürtçe'nin boşu boşuna serbest bırakıldığını söyleyeceklerdir.
Biz buna benzer bir argümanla AB sürecinde de sık sık karşılaştık. O zaman da aynı çevreler AB'nin bizi asla almayacağını, bütün o reformları boşuna yaptığımızı söylüyorlardı. Biz de onlara "Boşuna demokrasi mi demek istiyorsunuz" diye cevap veriyorduk. Yine aynı cevabı veririz.
Bir başka iddia ise süreç çökse bile, bu süreçten geriye eskisine göre daha güçlenmiş bir Öcalan, daha meşrulaşmış bir PKK kalacağı, bunun da terörle mücadele açısından önemli bir kayıp olduğu iddiası...
Bunu söyleyenler Öcalan'ın liderlik gücünün ve muhataplığının kayıtsız şartsız bir olgu olmayıp şiddetin bitmesinde oynadığı role, verdiği mesaja bağlı olduğunu unutuyorlar. Devlet tarafından barışçı bir rol oynamaya razı olduğu için muhatap alınan; yarın örgüt onu dinlemezse liderlik gücünü tamamen yitirip sıradan bir mahkuma dönüşecek olan bir Öcalan'la karşı karşıyayız. Herhangi bir terör örgütünün, devlet müzakereye oturdu diye terör örgütü olmaktan çıktığını ve "meşruiyet" kazandığını söylemeyi ise abesle iştigal olarak görüyorum.
Eğer terör örgütleri devletle görüştüler diye meşruiyet kazanabilselerdi, şimdiye kadar bütün terör örgütleri meşrulaşmış olurdu
.
Yorum Yap