- 12.01.2013 00:00
Avrupa Birliği'ne uyum amacıyla art arda reformlar yapıldığı dönemlerde AB karşıtları boyuna "Boşuna uğraşıyorsunuz, bizi nasılsa almayacaklar" deyip dururlardı.
O günlerde bir yazımda "Yani boşuna demokrasi mi demek istiyorsunuz" diye yazdığımı hatırlıyorum. Nitekim bizi AB'ye hâlâ almadılar. Ama o dönemde bir telaş gerçekleştirdiğimiz bütün demokratik hamleler yanımıza kâr kaldı.
Bugün de, İmralı görüşmelerinin başlamasıyla birlikte benzer bir söylemle karşılaşıyoruz. "Nasılsa bir sonuç alınamayacak, neden taviz üstüne taviz verip duruyorsunuz!"
Peki hangi tavizlerden söz ediyor bu itirazı ileri sürenler?
Şu ana kadar ortaya çıkan bilgiler bize Öcalan'ın kendi durumunu gündeme getirmediğini, ayrıca ayrı devlet ya da demokratik özerklik gibi "statü"ye ilişkin meselelerin masada olmadığını gösteriyor.
Geriye kalıyor, PKK'nın lider kadrosunun yurtdışına çıkarılması ve dağdaki militanların adı af olmayan bir afla dağdan indirilip topluma kazanılması...
Evet, bir de Anayasa'daki Türk etnisitesine atıf yapan maddelerin temizlenmesi, anadilde eğitim hakkı, yerel yönetim reformu, valilerin seçimle gelmesi, 4. Yargı paketinin çıkarılarak Terörle Mücadele Yasası'ndaki eylemle fikir arasında ayrım yapmayan maddelerin ayıklanması gibi reformlardan söz ediliyor.
Reformlar zaten hazır
Ama unutmayın ki, bu reformların bir kısmı zaten hazır, bir kısmı için de start çoktan verilmiş durumda. Şu anda en temel konulardan biri olan vatandaşlık tanımı konusunda AK Parti ve CHP anlaşmış; 4. Yargı Paketi ha çıktı ha çıkacak; Büyükşehir Yasası ile il genel meclislerinin kaldırılıp seçilmişlerden oluşan tek meclisli yapıya geçiş kabul edildi, seçilmiş vali meselesini ise Erdoğan bu görüşmelerin başlamasından önce gündeme getirdi. Hükümet cenahında anadilde eğitim konusunda da bazı hazırlıkların yapıldığını; bu konunun bir süredir "mutfakta pişmekte" olduğunu zaten duymaktaydık.
Öcalan, gerçekleşen ve gerçekleşmekte olan bu reformları siyasi talepler olarak masaya getirmekle görünüşü kurtarmaya çalışıyorsa, yani sadece af karşılığında silah bırakmış duruma düşmekten kurtulmaya uğraşıyorsa varsın uğraşsın. Varsın kimileri bu reformların da masada olduğunu düşünsün.
Sonuç olarak, bütün bu reformlar zaten yapılmakta olan ve PKK istese de istemese de yapılması gereken reformlarsa... Görüşme sürecinde artan bir ivmeyle hazırlanıp çıkarsa... Ama yine de görüşmeler başarısızlıkla sonuçlanıp kesilirse... Türkiye bundan zararlı mı çıkar? "Boşu boşuna" demokratikleşmiş mi oluruz?
Tek taviz af
Bu görüşmelerde "taviz" diye nitelenebilecek tek nokta aftır. Evet, bu bir tavizdir ve toplum bu konuda bir karar vermek, barışın karşılığı olarak birtakım insanların suçlarının cezasız kalmasına razı olup olmadığını vicdanında tartmak durumundadır.
Ama unutulmasın ki, af ancak görüşmeler başarı ile sonuçlanıp silahlar bırakılırsa uygulanacaktır; daha önce değil. Yani, "boşu boşuna af" durumu söz konusu olamaz ve dolayısıyla da "Nasılsa bir sonuç alınamayacak, neden taviz üstüne taviz verip duruyorsunuz" itirazının da bir geçerliliği olamaz.
Görüşmelere destek veren bizler, bu işin hiçbir garantisi olmadığını; işlerin her an tersine dönebileceğini çok iyi biliyoruz. Ama ya başarılırsa?
Biz sadece küçük de olsa, barış ihtimaline bir şans vermek istiyoruz. Şu anda karlı dağ tepelerinde ölümle burun buruna PKK'lı takibi yapan askerlere de, sığındıkları mağaralarda titreyerek ölümü bekleyen 13-14 yaşındaki Kürt gençlere de bir yaşama şansı vermek için..
.
Bugün de, İmralı görüşmelerinin başlamasıyla birlikte benzer bir söylemle karşılaşıyoruz. "Nasılsa bir sonuç alınamayacak, neden taviz üstüne taviz verip duruyorsunuz!"
Peki hangi tavizlerden söz ediyor bu itirazı ileri sürenler?
Şu ana kadar ortaya çıkan bilgiler bize Öcalan'ın kendi durumunu gündeme getirmediğini, ayrıca ayrı devlet ya da demokratik özerklik gibi "statü"ye ilişkin meselelerin masada olmadığını gösteriyor.
Geriye kalıyor, PKK'nın lider kadrosunun yurtdışına çıkarılması ve dağdaki militanların adı af olmayan bir afla dağdan indirilip topluma kazanılması...
Evet, bir de Anayasa'daki Türk etnisitesine atıf yapan maddelerin temizlenmesi, anadilde eğitim hakkı, yerel yönetim reformu, valilerin seçimle gelmesi, 4. Yargı paketinin çıkarılarak Terörle Mücadele Yasası'ndaki eylemle fikir arasında ayrım yapmayan maddelerin ayıklanması gibi reformlardan söz ediliyor.
Reformlar zaten hazır
Ama unutmayın ki, bu reformların bir kısmı zaten hazır, bir kısmı için de start çoktan verilmiş durumda. Şu anda en temel konulardan biri olan vatandaşlık tanımı konusunda AK Parti ve CHP anlaşmış; 4. Yargı Paketi ha çıktı ha çıkacak; Büyükşehir Yasası ile il genel meclislerinin kaldırılıp seçilmişlerden oluşan tek meclisli yapıya geçiş kabul edildi, seçilmiş vali meselesini ise Erdoğan bu görüşmelerin başlamasından önce gündeme getirdi. Hükümet cenahında anadilde eğitim konusunda da bazı hazırlıkların yapıldığını; bu konunun bir süredir "mutfakta pişmekte" olduğunu zaten duymaktaydık.
Öcalan, gerçekleşen ve gerçekleşmekte olan bu reformları siyasi talepler olarak masaya getirmekle görünüşü kurtarmaya çalışıyorsa, yani sadece af karşılığında silah bırakmış duruma düşmekten kurtulmaya uğraşıyorsa varsın uğraşsın. Varsın kimileri bu reformların da masada olduğunu düşünsün.
Sonuç olarak, bütün bu reformlar zaten yapılmakta olan ve PKK istese de istemese de yapılması gereken reformlarsa... Görüşme sürecinde artan bir ivmeyle hazırlanıp çıkarsa... Ama yine de görüşmeler başarısızlıkla sonuçlanıp kesilirse... Türkiye bundan zararlı mı çıkar? "Boşu boşuna" demokratikleşmiş mi oluruz?
Tek taviz af
Bu görüşmelerde "taviz" diye nitelenebilecek tek nokta aftır. Evet, bu bir tavizdir ve toplum bu konuda bir karar vermek, barışın karşılığı olarak birtakım insanların suçlarının cezasız kalmasına razı olup olmadığını vicdanında tartmak durumundadır.
Ama unutulmasın ki, af ancak görüşmeler başarı ile sonuçlanıp silahlar bırakılırsa uygulanacaktır; daha önce değil. Yani, "boşu boşuna af" durumu söz konusu olamaz ve dolayısıyla da "Nasılsa bir sonuç alınamayacak, neden taviz üstüne taviz verip duruyorsunuz" itirazının da bir geçerliliği olamaz.
Görüşmelere destek veren bizler, bu işin hiçbir garantisi olmadığını; işlerin her an tersine dönebileceğini çok iyi biliyoruz. Ama ya başarılırsa?
Biz sadece küçük de olsa, barış ihtimaline bir şans vermek istiyoruz. Şu anda karlı dağ tepelerinde ölümle burun buruna PKK'lı takibi yapan askerlere de, sığındıkları mağaralarda titreyerek ölümü bekleyen 13-14 yaşındaki Kürt gençlere de bir yaşama şansı vermek için..
.
Yorum Yap