- 28.12.2012 00:00
"ODTÜ geleneği" başlıklı yazımın hemen arkasından gelen "Her ODTÜ'lü bir Yörük Efe'dir"
"ODTÜ direnir" tarzı yorumlar, o yazıda yaptığım uyarının ne kadar yerinde olduğunu; yaratılan "ODTÜ efsanesi"nin ve "şanlı geçmiş" söyleminin nasıl doludizgin devam ettiğini ortaya koydu.
Bütün bunlar bize, bugün yaşamakta olduğumuz geçmişle hesaplaşma sürecinde 68 olaylarına da genişçe bir bahis açmazsak, bugünün gençliğinin bu efsanelerin etkisinden kolay kolay kurtulamayacağını bir kez daha gösteriyor.
Bu konuya yeniden dönecek değilim; bugün olayın bir başka yönünü ele almak istiyorum.
Zincirleme tepkiler
Bilindiği gibi, ODTÜ'deki şiddet olaylarının ardından, bazı üniversiteler olayı kınayan ve ODTÜ yönetiminin aldığı tavrı eleştiren açıklamalar yaptı.
Bunu, söz konusu üniversitelerin öğrenci ve öğretim üyelerinin bu açıklamaya karşı verdikleri tepki izledi. Haklıydılar çünkü üniversiteleri adına verilen tepkiyi beğenmemişlerdi, katılmıyorlardı, bu açıklama kendilerine sorulmadan yapılmıştı ama kurum adına yapıldığı için onları da bağlıyordu.
Eğer ayrı bir açıklama yapmazlarsa farklı düşündüklerini ortaya koyamazlardı. Belki yarın öbür gün de, aynı üniversitelerden başka öğrenci grupları da, ilk tepki veren öğrencilerin açıklamasına tepki koyarlar ve onlar da haklı olurlar. Zira öğrenciler adına açıklama yapanlar da bu açıklamayı bütün öğrencilerin onayına sunmadığı halde "bütün öğrenciler" adına yapmış olur. Ve bu zincirleme tepkiler uzadıkça uzar.
Özetle yanlışlığın başladığı nokta, üniversite senatolarının üniversite adına açıklama yapmasıdır. Ve ne yazık ki bu bizim üniversitelerimizin kötü bir geleneğidir.
Hatırlarsınız, 28 Şubat döneminde gün geçmezdi ki, bir grup üniversite, bir yerlerden düğmeye basılmışçasına, "laik cumhuriyeti korumak ve kollamak" üzere bir açıklama yapmasın.
Uğur Mumcu mu öldürülmüş; Danıştay cinayeti mi işlenmiş; hemen laikliğin tehdit altında olduğuna dair bir açıklama... 367 kararı mı alınmış, hemen bir destek açıklaması...
Cepheleşmiş üniversite
Doğrusu, aynı durumun bugün tersine dönmüş bir şekilde devam ettiğini görmek üzücü. ODTÜ olaylarını kınamak üzere açıklama yapan üniversite senatoları, üniversitelerin homojen kurumlar olmadığını, içlerinde her görüşten öğretim üyesi ve öğrenci barındırdığını hiç düşünmeden; kendi görüşlerini bütün üniversitenin görüşüymüş gibi açıklama yaparak geçmişte yapılan hatayı bir kez daha tekrar ettiler.
Diyelim ki, açıklama metni bütün senato üyelerinin oybirliği ile kabul edildi. Bu yeter mi?
Eğer üniversite, rektör ve dekanların, öğretim üyelerinin ve öğrencilerinin toplamından meydana gelen bir tüzel kişilik ise ne rektörün ne dekanların ne de üniversite senatosunun, bu bileşenlerin hepsini birden temsil etme imkanı olmadığı için, üniversite adına açıklama yapma yetkisi de olamaz.
Bu açıklamalar çok sesli bir yapıyı tek sesli gibi gösterme teşebbüsüdür; bireyin hiçe sayılması, bütün içinde eritilmesidir.
Sonuçta, bütün farklı seslerin kısıldığı, nüansların yok edildiği; sadece iki düşman cephenin yaratıldığı çarpık bir tablo çıkarır ortaya. Üniversiteler kendi içinde homojen görüntü veren iki bloka ayrıldı mı ne tartışma imkanı kalır ne iletişim ne de birbirini etkileyerek olumlu sentezler yaratma olanağı. Ve bir körler dövüşü başlar...
Birinin ak dediğine diğeri kara diyen kutuplaşmış bir siyaset tablosu zaten yeteri kadar kötüyken, aynı manzaranın bir de üniversitelerde karşımıza çıkması kötüden de kötü...
Yorum Yap