- 16.11.2012 00:00
İşçiler Avrupa'nın birçok ülkesinde aynı anda ayağa kalktı.
Almanya, Fransa, Yunanistan, İspanya, Portekiz, İtalya grevlerle sarsılıyor. İlk bakışta bütün ülkelerdeki protestocu işçilerin hedefi aynı görünüyor: Kriz nedeniyle uygulanan kemer sıkma politikalarına, istihdamın daralmasına, ağır vergilendirmelere karşı öfkeliler. Ama biraz daha yakından bakınca, aslında çıkar çatışması içinde olan iki farklı işçi grubu olduğunu görüyoruz.
Bir tarafta, Almanya gibi "başkalarının" krizinin bedelini ödemek zorunda kalan işçiler, çalışanlar var... Onlar vergilerinin müflis ülkeleri kurtarmak için harcanmasına; o ülkelerdeki halkların üretmeden tüketmesine yani kendi sırtından geçinmesine tepkili. Öbür tarafta da, Yunanistan gibi, yıllar yılı AB'den gelen fonlarla sanal bir refah düzeyini sürdürdükten sonra, şimdi denizin bittiği noktada, alıştığı refah düzeyini yine başkalarının sırtından sürdürmeye devam edemediği için isyan eden işçiler, çalışanlar var. Grevlere önderlik eden sendikalar ne kadar "dayanışma" vurgusu yaparlarsa yapsınlar, krizdeki ülkelerin emekçilerinin sorunlarına sahip çıktıklarını deklare ederlerse etsinler, bu çelişkiyi ortadan kaldıramıyorlar. Ve bu çelişki, Avrupa Birliği'nin geleceğine yönelik en büyük tehdidi oluşturuyor.
Ekonomik birlikten amaç bu muydu?
Avrupa Birliği'nin ilk başta bir ekonomik topluluk olarak doğduğunu; zaman içinde özgürlük ve demokrasi gibi temel değer ortaklıkları etrafında gelişen bir siyasi birliğe doğru evrildiğini biliyoruz.
Peki ilk kuruluş aşamasında hedef olarak ortaya konan "ekonomik birlik"ten murat edilen neydi?
Arzulanan şey, ülkeler ya da kesimler arası gelir transferi politikalarıyla birilerinin diğerlerinin yükünü çekmesi değildi. Ekonomik sınırların kaldırılmasından, mal ve hizmet dolaşımının serbest bırakılmasından murat, yapay engellerin kalkması sonucu ekonomilerin birleşmesinin yaratacağı sinerjiden yararlanmak, herkesin verimliliğini yükseltmek ve bütünüyle daha üretken bir ekonomik havza oluşturmaktı. Böyle bir tablo hem tek tek bütün Avrupa ülkeleri hem de o ülkeler içindeki bütün sınıflar için bir "kazan-kazan" tablosu oluşturacak, Avrupa'nın zenginlik ve refahı bir bütün olarak artacaktı.
Ne var ki, sonuç böyle olmadı. Avrupa yönetimlerinin hemen hepsini esir almış olan "refah devleti" takıntısı, buna bağlı olarak yürüyen gelir transferi politikaları ve karşılıksız kaynak aktarmalar "daha üretken bir Avrupa" yaratmak yerine, kaynak israfının daha da artmasına, Birlik içinde "üretimsiz ve verimsiz" alanlar oluşmasına ve bu alanların kara delikler gibi zenginlik yutmasına yol açtı. Ekonominin normal zamanlarında "idare edilebilir" bir durum olan bu ekonomik kırılganlık kriz anlarında katlanılmaz hale geldi ve işte bugünkü gibi patlak verdi.
Bugün gelinen noktada, Avrupa ekonomisi artık borca dayalı olarak kurulan bu refah sistemini taşıyamıyor. İşsizlik artıyor, refah ödemeleri kesiliyor ve sonuçta bu durumdan ekonomik olarak en zayıf olan kesim en büyük zararı görüyor.
Zenginler ayrılmak istiyor
Aslına bakarsanız, refah devletini yaygınlaştırma adına uygulanan bu verimsiz ve adaletsiz kaynak transferi politikaları sadece AB'yi parçalamakla kalmıyor; tek tek ülkelerin birliği üzerinde de parçalayıcı etki yaratıyor. Son yıllarda birçok Avrupa ülkesinde bölgesel ya da etnik düzeyde ortaya çıkan ayrılma taleplerinin arka planında aynı ekonomik dürtüyü görüyoruz. Zengin bölgeler, kendi vergileriyle yoksul bölgelerin yükünü taşımaya artık itiraz ediyor. Bunu adaletli bulmuyor ve herkesin kendi başının çaresine bakacağı ayrı yaşama formüllerini gündeme getiriyor.
Artık şunu görmek gerekir ki, Avrupa ülkeleri bir araya gelip bir demokrasi, özgürlük ve barış havzası oluşturacaksa, bu proje bazı ülkelerin ya da toplum kesimlerinin diğer ülkeler ya da toplum kesimlerini "beslemesi" temelinde yürüyemez. Dayanışma adına zengin ülkelerden fakir ülkelere; çalışan ve üreten kesimlerden çalışmadan tüketen kesimlere para akıtmak şekline dönüşen bir birlik parçalanmaya mahkûmdur. Ve bu sonucun müsebbibi, yıllardır, ısrarla "sosyal politikalar" adı altında gelir transferi politikalarını uygulayanlardır
.
Kaynak:http://gundem.bugun.com.tr/avrupa-da-isci-grevleri-yazisi-212172
Yorum Yap